Hazırlayan: İzmir Müftülüğü Vaizesi Fatma Özmen Ergen

Ayet-i Kerime

"Mallarını Allah yolunda harcayanların durumu, yedi başak bitiren ve her başakta yüz tane bulunan bir tohum gibidir. Allah dilediğine kat kat verir. Allah lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir." (Bakara, 2/261)

Hadis-i Şerif

Ebû Bekir es-Sıddîk'ın rivayet ettiğine göre, Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: "Ara bozuculuk yapan, yaptığı iyiliği başa kakan ve cimri olan kimse cennete giremez." (Tirmizî, Birr, 41)

Sohbet

İnfak; yerlerin, gökleri ve her ikisi arasında bulunan bütün varlıkların yaratıcısı olan Yüce Allah'a hamd etmek, O'na iyi bir kul olabilmek için insana öğretilen en güzel yollardan birisidir. Böylelikle insan asıl mülk sahibini unutmamış, kendisine verilen maddi manevi nimetlerin hem imtihan hem de emanet olduğunu her daim hatırda tutmuş olur.

Müminin en değerli hasletlerinden birisi olan infakı, Rabbimiz "karz-ı hasen" yani güzel bir borç olarak isimlendirmiştir: "Kim Allah'a güzel bir borç verirse Allah da bunu kat kat fazlasıyla öder." (Bakara, 2/245) Allah'a borç verebilmek mümine verilen çok yüksek bir paye ve büyük bir şereftir. İhtiyaç içinde olan insanlara yapılan yardımın ve iyiliğin Allah katındaki değerinin ve mükafatının, bizzat Allah'a verilen bir borç olduğunu öğrenen mümin gönüller, bu büyük müjdeye nail olabilmek için tarih boyunca hayırda ve yardımda adeta yarışmış, bunun için vakıflar kurmuş, ihtiyaç sahiplerini kendi yalnızlıklarına terk etmemiştir. İnfakla verilenler, kişinin servetinden bir şey eksiltmemekte, ahirette karşılığını fazlasıyla alacakları en güzel alışverişin bir aracı olmaktadır. Bir başka deyişle hiçbir karşılık gözetmeksizin, sahip olduğumuz maddi manevi varlıklardan infak edebilmek, karşılığını ahirette doğrudan Rabbimizden alacağımız bir borçtur.

Her verme eylemi infak değildir. İnfakın bir ahiret azığı olabilmesi, yalnızca Allah rızası için yapılmış olmasına yani samimiyete bağlıdır ve helal olan kazançtan verilmelidir. Gösteriş ya da bir menfaat duygusuyla yapılan vermek/paylaşmak infak değildir. Çünkü infak dünyevi bir menfaat için değil, ahirette karşılaşmayı ümit ettiğimiz lütuf ve ihsan içindir. Samimi niyetlerle ve ihlasla başladığımız infak ibadeti, nelerden infak edeceğimiz sorusunu beraberinde getirir ve şu ayet-i kerime cevap niteliğindedir: "Allah yolunda sevdiğiniz şeylerden harcamadıkça iyiliğe asla eremezsiniz. Ne harcarsanız Allah onu hakkıyla bilir." (Âl-i İmrân, 3/92). Yine Rabbimiz kimlere infak edebileceğimizi de şu ayet-i kerimeyle beyan eder: "Sana ne harcayacaklarını soruyorlar. De ki: "Harcayacağınız mal, ana baba, yakınlar, öksüzler, yoksullar ve yolcular için olmalıdır. Hayır olarak ne yaparsanız muhakkak ki Allah onu bilir." (Bakara, 2/215)

İnfak için gerçek ihtiyaç sahipleri aranmalıdır. Hz. Peygamber'in (s.a.s.) buyurduğu gibi; "Asıl yoksul, iffetli (istemekten çekinen) kimsedir." (Müslim, Zekât, 102) Açıktan ya da gizli olarak da yapılabilen infak esnasında, muhtaç kişinin onur ve izzetini rencide edecek davranışlardan kaçınmak, paylaşma ahlakının en önemli ilkelerindendir. Dünyevi ve geçici olan her malı, ebedi bir mükafatın kapısı haline getirebilmek için hayırda yarışmak, sadece veren el için ahirette karşılığını bulacağı güzel bir sebep ya da fakire bir geçimlik olmaktan ibaret değildir. İnfak, eşler arasındaki bağın bir iyilik fikri ve eylemi etrafında daha da kuvvetlenmesine, çocukların da İslam ahlakını öğrenerek yetişmesine vesile olur ve ailenin manevi havasını bereketlendirir.

Paylaşma, çocuklarda doğuştan gelen duygulardan değildir. Çocuk nasıl paylaşacağını öncelikle ailesini sonra da çevresini gözlemleyerek öğrenir. Bu durumda çocuğun yanında bulunan anne-babanın cömert ya da cimri oluşu, çocuğun paylaşmayla ilgili karakter ve vicdan gelişimini etkiler. Paylaşmaya alıştırılmayan çocuklar, zaman ilerledikçe en yakın aile bireylerinin ihtiyaçlarına da kör ve sağır olabilirler.

İnfak ruhu, mülkün asıl sahibini unutmayan ve dünyevi olanı değil ilahi olanı hayatının merkezine koyan kişiye özgürlük kazandırır. Çünkü mümin, dünyada fazlalıklarını paylaşıp azaltarak ahiret azığını çoğaltır. Ve Peygamberimizin şu uyarısına kulak vererek yaşar: "Âdemoğlu, 'Malım, malım!' diyor. Ey âdemoğlu, senin yiyip tükettiğin, giyip eskittiğin ve sadaka verip önceden (ahirete) gönderdiğin dışında bir malın mı var?" (Müslim, Zühd, 3)

Fetva

Damat ve geline, kayınvalide ve kayınpedere zekât verilebilir mi?

Fakir olan damat ve geline, kayınvalide ve kayınpedere zekât verilebilir. Çünkü bunlarla zekâtı veren kişi arasında usul ve fürû ilişkisi olmadığı gibi, zekât veren şahıs bunlara bakmakla yükümlü de değildir (İbn Âbidîn, Reddü'l-muhtâr, III, 172, 293). Ayrıca fakir olan kardeşe de zekât verilebilir. Kardeş çocuğu, amca, dayı, hala ve bunların çocukları da böyledir (Merğinânî el-Hidâye, II, 224; İbnü'l-Hümâm, Feth, II, 275). Hatta zekât verirken yoksul akrabalara öncelik verilmesi daha sevaptır. Çünkü Peygamberimizin ifadesiyle, bunda hem zekât borcunu ödeme hem de sıla-i rahim ecri vardır (Buhârî, Zekât, 44; İbn Mâce, Zekât, 24).

Kaynak: Bülten