Hazırlayan: İzmir Müftülüğü Vaizesi Fatma Özmen Ergin

Ayet-i Kerime

"Onlar, harcadıklarında ne israf ne de cimrilik edenlerdir. Onların harcamaları, bu ikisi arası dengeli bir harcamadır." (Furkan, 25/67)

Hadis-i Şerif

Amr b. Şuayb'ın, babası aracılığıyla dedesinden naklettiğine göre, Resûlullah (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: "Kibirlenmeden ve israfa kaçmadan yiyin, sadaka verin ve giyinin!" (Nesâî, Zekât, 66)

Sohbet

Sahip oldukları ve tükettikleriyle var olmaya çalışan insanlar aslında umdukları gibi mutlu ve özgür olamazlar, tam aksine tükettiklerine bağımlı hale gelir, sahte bir kimlik inşa ederler. Bu psikolojideki kişilikler teknolojiden giyime kadar hayatlarının her alanında en yeni ve moda olanı ihtiyaç olmadan elde etme yarışına girerek ve bunların getirdiği imaja tabi olarak mutluluğu yakalamaya çalışırlar. Hâlbuki gerçek mutluluk tüm sahip olduklarımıza emanet bilinciyle yaklaşmak ve paylaşarak başka gönüllere ve hayatlara dokunabilmektir.

Çocuklar, tüm bu olanlar içerisinde en büyük etkiye maruz kalan aile bireyleridir. Ailenin aynası olan çocuklar, davranışlarını ailelerinin davranışlarına göre şekillendirir, kişilikleri bu minvalde gelişir. Ekmeğin çöpe atıldığı, anne babanın israfa varacak şekilde tüketmekten haz aldığı, sürekli ihtiyaç dışı satın almanın konuşulduğu ve en büyük sermaye olan ömrün harcandığı bir evde büyüyen çocuğun kanaatkâr, diğerkâm, üretken ve sorumluluk sahibi bir birey olmasını beklemek mümkün değildir. Anne babaların çocuklarına kendi davranışı ile örnek olma mesuliyeti, tüketim meselesinde daha büyük önem arz etmektedir. Çocuğun diğer karakter özellikleri gibi tüketim alışkanlıkları ve kültürü de ailede şekillenir.

Aile bireylerinden birinin aşırı tüketime eğilimli olması, aile huzuru için de tehdittir. Aşırı tüketim, doyumsuzluk ile birlikte seyreder. Doyumsuzluğun ise israfa ve savurganlığa yol açacağı aşikârdır. Savurgan bir erkek ya da kadının ailenin tüketim önceliklerini dikkate almadan kendi heva ve hevesini tatmin etmeye çalışması; ailedeki sevgi, paylaşım ve merhamet ruhuna zarar verecektir. Bu hadsiz harcama alışkanlığı ailedeki diğer bireylerin sağlık, eğitim, yeme içme gibi temel ihtiyaçlarını temin etmelerini engelleyecek boyuta ulaşıyorsa, kişi kul hakkı vebalini de yüklenmiş olur. Hele ihtiyacı olmadığı halde istediği alınmadığı için aile içinde tartışmalara ve krizlere neden olmak, Allah'ın koyduğu birçok yasağı da çiğnemek anlamına gelmektedir. Ayrıca tüketimde kişinin aşırılığa kaçması ve doyumsuz olması, bütün bir kâinat onu tespih ettiği halde, Allah'ın nimetlerine şükretmeyi ve O'na hesap verileceğini de unutması demektir. Aşırı tüketim alışkanlığı gereksiz borçlanmalara ve kişinin haram yollara sapmasına da neden olabilmektedir.

Fetva

Kul hakkı yemenin hükmü nedir? Kul hakkı nasıl ödenir?

Hz. Peygamber (s.a.s.), üzerinde kul hakkı bulunan kişilerin, hak sahibi olan mazlumlardan helallik almalarını öğütlemiştir. Bunun yapılmaması durumunda hesap gününde haksızlık yapan kişinin salih amellerinin, haksızlığı ölçüsünde alınarak hak sahibine verileceğini, eğer verilecek salih amel bulunamazsa, o zaman da mazlumun günahlarının zalime yükleneceğini belirtir (Buhârî, Mezâlim, 10). Kul hakkı, kişinin cennet ya da cehenneme gidişinde önemli ölçüde belirleyici bir rol oynamaktadır. Allah'ın huzuruna kul hakkı ile çıkmanın, çok ağır bir vebali vardır. Çünkü böyle bir günahın Allah tarafından bağışlanması, hak sahibinin affetmesi şartına bağlanmıştır. Hak sahibi, hakkını almadıkça veya bu hakkından vazgeçmedikçe, Allah kul hakkı yiyenin bu günahını affetmemektedir. Çünkü ilahi adalet, bunu gerektirir. Veda hutbesinde Resûlullah (s.a.s.), "Ey insanlar, sizin canlarınız, mallarınız, ırz ve namuslarınız, Rabbinize kavuşuncaya kadar birbirinize haramdır (dokunulmazdır)." (Buhârî, Hacc, 132) buyurmuştur.

Kaynak: Bülten