Hazırlayan: İzmir Müftülüğü Vaizi Fatma Özmen Ergen

Ayet-i Kerime

"Ey iman edenler! Allah'ın size helal kıldığı iyi ve temiz nimetleri (kendinize) haram etmeyin ve (Allah'ın koyduğu) sınırları aşmayın. Çünkü Allah haddi aşanları sevmez. Allah'ın size rızık olarak verdiklerinden helal, iyi ve temiz olarak yiyin ve kendisine inanmakta olduğunuz Allah'a karşı gelmekten sakının." (Mâide, 5/87-88)

Hadis-i Şerif

Abdullah b. Amr (r.a.) anlatıyor: "Bir gün Sa'd b. Ebu Vakkas abdest alırken Resûlullah (s.a.s.) onun yanına uğramıştı. "Bu ne israf!" buyurdu. Sa'd, "Abdestte de israf olur mu?" diye sorunca,
Resûlullah (s.a.s.), "Evet, akan bir nehirden bile (abdest alıyor) olsan (israf olur)." diye cevap verdi. (İbn Mâce, Tahâret, 48)

Sohbet

Allah, evreni varlığına delil olacak muazzam bir dengeyle yaratmış, insana da bu dengeyi gözeterek yaşama sorumluluğu yüklemiştir. Buna göre insan yeryüzünden ihtiyaç olan kadarını alıp kullanacak, ihtiyacından fazlasına tamah etmeyecektir. Elbette Allah'ın yeryüzündeki dengenin korunması için koyduğu ilkelere uygun davranmak ve ihtiyaç kadar harcamak ya da tüketmek, kişinin en asgari ve ilkel şartlarda bir hayat yaşamasını gerekli kılmaz. İslam'a göre, kişi yaşadığı toplumda geçerli olan örf ve adetlerin de dikkate alındığı normal sayılan bir düzeyde, iyi ve rahat bir hayat yaşama hakkına sahiptir. Kişinin hayatını kolaylaştıran, ona maddi ve psikolojik rahatlık veren, zamanını ve enerjisini daha verimli kullanmasını sağlayan araçlar da ihtiyaç ve meşru tüketim kapsamındadır. İslam'ın hoş görmediği tüketim ise lüks ve ihtişama ulaşmak maksadıyla yapılan tüketimdir. İhtiyaçlar sınırlı, sahip olma duygusu ve istek ise sınırsızdır. İnsan her işte olduğu gibi tüketirken de itidali gözetmekle mükelleftir.

İhtiyaç olanı tüketmek ile gözü aç bir şekilde sahip olma duygusuyla hareket etmek arasındaki sınırların kolayca aşılması, tüketimi bugünün en esaslı meselelerinden biri haline getirmiştir. İhtiyaç fazlasını tüketirken pek çok ilahi sınırı aşmış oluruz. Lüks ve gösterişe dönük harcamalarımız, Allah'ın mülkünü, gayesi dışında kullanmak anlamına da gelmektedir. Sahip olunan mal ve mülkün birer emanet olduğunu ve her sahip olduğumuz şeyden hesaba çekileceğimizi unutarak, yaşamak mümin oluşumuza gölge düşürür. Allah'ın eşyaya koyduğu ilkelerden birisi de sahip olunan servetler üzerinde ihtiyaç sahiplerinin hakkı olduğunu unutmamak ve paylaşmaktır. Bu şekilde mümin kişi, infakta bulunarak hem Rabbine karşı şükür görevini yerine getirmiş hem de ebedi ahiret yurdu için azığını hazırlamış olur.

Unutulmaması gereken önemli bir diğer nokta ise yer altı ve yer üstü kaynaklarının sınırsız olmadığıdır. Temiz su kaynaklan sınırlıdır, mesken inşasından birçok eşyanın yapımına kadar ana malzeme olarak kullanılan ağaçlar, ormanlar sınırlıdır. Aşırı tüketim ve israf nedeniyle soluduğumuz hava bile zaman zaman kirlenmekte, insanın en büyük ihtiyaçlarından biri olmasına rağmen sağlığa zararlı bir hale gelmektedir. Bu nedenle insanın, kendini mağdur ve muhtaç duruma düşürmeden ama israf da etmeden, bu hayatı Allah'ın koyduğu dengeyi gözeterek yaşaması, hem dinî hem de ahlâkî sorumluluğudur.

Fetva

Eti yenilip yenilmeyen hayvanların tespiti neye göre yapılmıştır?

İslam, insanı maddi ve manevi her türlü zarardan korumak için birtakım kurallar koymuş ve insana zarar verebilecek pis ve iğrenç olan her şeyi (habâis) yasaklamış; temiz, güzel ve faydalı olanı da (tayyibât) helal kılmıştır (Bakara, 2/168, 173; A'raf 7 /157). Kur'an ve Sünnet'te etleri yenilmeyen hayvanlarla ilgili bir liste verme yönüne gidilmemiş, domuz gibi ismi belirtilenler yanında bazı hayvanlar için de belli ilke ve ölçüler konulmakla yetinilmiştir. Bu konuda şöyle buyrulmuştur: "Ölmüş hayvan, kan, domuz eti, Allah'tan başkası adına boğazlanan; (henüz canı çıkmamış iken) kestikleriniz hariç olmak üzere boğulmuş, darbe sonucu ölmüş, yüksekten düşerek ölmüş, boynuzlanarak ölmüş ve yırtıcı hayvan tarafından parçalanmış hayvanlar ile (tazim amacı ile) dikili taşlar üzerinde boğazlanan hayvanlar size haram kılındı." (Mâide,5/3). Ayrıca sağlığa zararlı maddelerin tüketilmemesi İslam'ın genel ilkelerinden kabul edilmiştir. Hz. Peygamber'in (s.a.s.) sünneti, Kur'an-ı Kerim'deki yasaklamaları teyit eden ifadelerin yanı sıra, "necis ve iğrenç" yiyeceklerin özelliklerine ilişkin detaylı açıklamaları da içermektedir. Mesela Hz. Peygamber (s.a.s), yırtıcı hayvanların (parçalayıcı uzun ve sivri dişleri olan hayvanlar) ve yırtıcı kuşların (pençesi ile avını parçalayan kuşlar) etlerinin yenmeyeceğini özellikle belirtmiştir. Diğer yandan, Kur'an-ı Kerim'de, denizden elde edilen yiyeceklerin helal olduğu bildirilmiştir (Mâide, 5/96; Fâtır, 35/12). Hz. Peygamber de (s.a.s.), "Denizin suyu temiz, ölüsü helaldir." (Ebû Dâvûd, Tahâret, 41) buyurmuştur. Hanefi mezhebi, zikredilen naslarda helal olduğu belirtilen "deniz hayvanları" ifadesiyle balık türünün kastedildiği, dolayısıyla balık sınıfına girmeyen midye, kalamar, yengeç, ıstakoz, karides gibi deniz hayvanlarının helal olmadığı görüşünü benimsemiştir (Kâsânî, Bedâi', V, 35). Şâfiî mezhebinde ise konuyla ilgili şöyle bir ayrım yapılmıştır: Deniz canlıları sadece suda yaşayabiliyor ve sudan çıktığında boğazlanmış hayvan gibi kısa sürede ölüyorsa, şekline ve ölüm durumuna bakılmaksızın yenmesi helaldir. Ancak aslen suda yaşayan fakat karada da yaşayabilme özelliğine sahip olan hayvanlara gelince bunlardan eti yenen kara hayvanlarına benzeyenlerin yenmesi, boğazlanması şartıyla helal, eti yenmeyenlere benzeyenlerin yenmesi ise haramdır. Buna göre kurbağa, yengeç, kaplumbağa ve su yılanının yenmesi helal değildir (Remlî, Nihâyetü'l-Muhtâc, VIII, 113,150-152).

Kaynak: Bülten