1-3 Ekim 2021 tarihleri arasında yurt dışından ve ülkemizden bildiri sunan birçok kişinin katılımıyla düzenlenen 2. Uluslararası İzmir Alevi Bektaşi Sempozyumu son gün birçok bölgenin semah gösterileriyle sona erdi. Benim sempozyumdan haberim olmadığı için katılamadım maalesef. Bildirileri çok merak ediyorum.
Son gün semah gösterilerinden önce Tunç Başkan’ın konuşmasını sosyal medyadan izledim, sempozyumdan öyle haberim oldu.
Tunç Başkan konuşmasında Aleviliğin görünür olması için 2 yıldır İzmir Büyükşehir Belediyesi olarak bu sempozyumu düzenlediklerini söyledi. Alevilerin İzmir’de mutlu yaşamalarını sağlamak için çalışmalar yaptıklarını belirtti. Cem evlerinin İzmir’in imar planlarında inanç merkezi olarak kabul edilmesini sağladıklarını söyledi. Alevi felsefesinin paylaşımcı insana dair çok güzel yönleri olduğuna değindi. İzmir’de yaşayan her inançtan kesimin mutlu huzurlu yaşaması için çalıştıklarını belirtti.
Tunç Başkan’ın konuşması toplumsal barıştan ve birlik beraberlikten yana ayrımcılığa ve ötekileştirmeye karşı paylaşımcı ve insana dair idi. Bu yüzden çok etkilendim. Öncelikle bir Alevi ailenin kızı, bir insan ve daha sonrada sosyal bilimci olarak Tunç Başkanımın bu sempozyumun düzenlenmesini sağladığı için kendi adıma kendisine çok teşekkür ederim. Canım annem yaşasaydı Tunç Başkanımı kesinlikle çok severdi bu yüzden. Sevgili babam da çok takdir ederdi bu ülkede çok acılar yaşayan milyonlarca Alevi gibi. Işıklar içinde uyusunlar…
Ayrımcılık, ötekileştirme, soykırım, katliamlar vb. çok önemli toplumsal konulardır. Sosyoloji disiplinin çok önemli çalışma alanlarıdır bunlar özünde. Ülkemizde Alevi toplumu; ayrımcılığa uğramış, ötekileştirilmiş, Maraş katliamında olduğu gibi soykırıma uğramıştır. Yaşadığımız çağda kapitalizmin çok uluslu şirketleri tüketim toplumu yaratmak için sosyal bilimleri atıl bıraktığı için ülkemizde de Örneğin Alevilerin maruz kaldığı olaylara, katliamlara, ayrımcılığa ve ötekileştirilmeye, soykırıma karşı sosyologlar çalışma yapamamışlardır. Zaten üniversitelerin ve akademinin durumu ortadadır.
Ben sevgili doğaya inanıyorum bu yüzden Aleviliğin, doğayla ve bilimle bütünleşik felsefi yönünü benimsiyorum. Annem babam dinle bütünleşik yönüne inanıyordu. Onlara ve herhangi bir dine, inanca inanan herkese bir insan ve sonrada sosyal bilimci olarak saygı duyuyorum. Bir inanca sahip olmaları ve onun gereğini yerine getirmeleri en önemli insan hakkıdır. Ama ülkemizde Aleviler yaşamlarından endişe duydukları için kimliklerini hep gizlediler. İnançlarını genel olarak hiç yaşayamadılar. Çünkü inanç merkezleri yoktu yasaklanmıştı. Ölüleri için tören yapacak mekanları yoktu. Bunlar her toplum için çok önemlidir. Bu ülkemizde yaşayan Alevi toplumuna karşı haksızlıktır. Empati kuralım cenazeleriniz için dini tören yapılacak bir mekanın olamaması nasıl bir şeydir bir düşünün. Kiminiz ben inançsızım ya da benim inanç merkezim var bana ne diyebilirsiniz. Fakat bir insan olarak aynı dünyayı paylaştığınız her kesime inançlarından dolayı ayrımcılık yapmadan saygı göstermeniz gerekir. (Tabii ki düşünen, sorgulayan, özde güzel bir insansanız zaten bunu yapıyorsunuzdur.) Her sabah okula giderken annemin babamın bize öğüdü Alevi ve Kürt olduğunuzu sakın kimseye belli etmeyin oluyordu. Köylerde yaşayanlar daha özgürdü onlar mahalle baskısı yaşamıyorlardı.
Biz Elbistan merkezde çok yoğun bir baskı altında yaşıyorduk. Zaman zaman Elbistan’da olaylar oluyor can güvenliğimiz tehlikeye giriyordu. Örneğin ben 7 yaşındayken Aşık Mahsuni Şerif Elbistan’da Dilek Sineması'nda gece konser vermiş, ertesi gün Alevilerin işyerleri yağmalanıp camları kapıları kırılmış, bazı işyerleri yakılmıştı. Bütün bunları evde yaşanan korku ve panikten etkilendiğim için çok iyi hatırlıyorum. 12 Eylül’e kadar yani 18 yaşına kadar benzer şeyleri yaşadım Elbistan’da. Sonra da Maraş katliamı yapıldı ve artık o bölgede Alevilere yönelik ayrımcılık ve ötekileştirme en büyük insanlık suçu olan bir soykırım-katliamla iyice meşrulaştı. Soykırım diyorum çünkü çocuklarla birlikte anne karnındaki bebekler de vahşice öldürüldü katliamda. Bu bir soykırımdır. (Bakınız soykırım nedir? TDK Google 24 Nisan 2021)
Ailem Alevi inancının gereklerini gizli saklı yerine getirmeye çalışıyordu. Mahalle baskısını sürekli yaşıyorduk. Örneğin Ramazan ayında sahurda özellikle bizim zilleri çok çalarlardı. Annem ışıkları yakarak davulcuların uzaklaşmasını sağlardı. Babam tüccardı, Alevi olduğumuzu bildikleri halde sürekli babamın işyerine gelip camilere yardım isterlerdi. Babam da korkusundan karşı gelemez ve yüklü paralar verirdi.
Alevilerin her şeyi haram diyenler babamın parasıyla cami yaptırmakta hiçbir sakınca görmezlerdi.
Ülkemizin 4. büyük ovası olan bol sulu Afşin-Elbistan Ovası'nın nimetlerinden sadece Türk Sünni köyler yararlandılar, termik santral yapılana kadar. (Şimdilerde topraklar çok aşırı kirlendi.) Çünkü Kürt Alevi kesim kıraç dağlık alanlara kurulmuş. Tek geçim kaynakları küçük hayvancılık ve özellikle yurtdışında işçilik yapmak. Maraş katliamından sonra özellikle Kürt Aleviler olmak üzere solcu Türk Sünni kesim de Elbistan’ı zorunlu olarak terk etti. Herkes can güvenliğinin olmadığı bir yerde doğal olarak yaşamak istemedi. Biz de o savrulanlardandık. Ailem bütün mal varlığını yok pahasına satarak Mersin’e göçmek zorunda kaldı. (Bakınız Süje dergisi “Ağaç Ülkelerim“ isimli göç öyküm.)
Daha sonra güzel ülkemizin birçok bölgesinde binlerce köyde çalıştıktan sonra İzmir’e taşındık ve yerleştik. Ama ben bir Alevi olarak burada da 2000’li yıllarda ayrımcılığa ve ötekileştirilmeye maruz kaldım. (Bakınız Süje dergisi “Acı Baklava” isimli öyküm.)
Şimdilerde Elbistan çok lüks evleriyle varsıl bir yaşam süren 140 bin nüfuslu bir şehir. Göçenlerin evlerine bahçelerine kimler kondu artık onu da siz okurlar tahmin edin-araştırın.
Benim ailemin ve bizzat benim yaşadığım bu ayrımcılığı ve ötekileştirmeyi, mahalle baskısını ülkemizin her bölgesinde belki de daha can yakıcı yaşayan milyonlarca Alevi vardır.
İşte bütün bunlardan dolayı (eleştirilecek yanları doğal olarak olabilir) yazımın başlığına dönersek 2. İzmir Uluslararası Alevi Bektaşi Sempozyumu Alevilerin görünür olmasını; Alevi inancının görünür olmasını, doğayla bütünleşik doğa dostu bilimsel Alevi felsefesinin ve Alevi kültürünün birleştirici paylaşımcı insana dair yanlarının görünür olmasını sağladığı için çok önemlidir.
Başta bu sempozyumun yapılmasını sağlayan Tunç Başkanıma ve bütün emeği geçen çalışanlara ve bildiriler sunan herkese katkılarından dolayı kendi adıma çok teşekkür ediyorum. Sempozyum bildirilerine ulaşmaya çalışacağım o zaman başka yazılar da yazabilirim. Bir sosyolog olarak tüketim toplumu oluşturmaya devam eden şirketlere karşı; toplumsal barış, toplumsal fayda için çalışmalar yapmaya ve yazılar yazmaya bütün enerjimle devam edeceğim. Benim çabam bir damla sudur bu dünyada. Ama işte o damlalar birleşince okyanuslar meydana geliyor.
Herkesin hak ettiği gibi ve mutlu yaşayabileceği bir dünya özlemiyle sevgiler…
Alevi Bektaşi sempozyumunun önemi
Göknur Yumuşak
Yorumlar