Ayet-i Kerime

"Rabbin, kendisinden başkasına asla ibadet etmemenizi, anne babaya iyi davranmanızı kesin olarak emretti. Eğer onlardan biri ya da her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa, sakın onlara 'Öf!' bile deme. Onları azarlama, onlara tatlı ve güzel söz söyle. Onlara merhametle kol kanat ger. 'Rabbim! Onlar nasıl küçüklükte beni şefkatle eğitip yetiştirdilerse şimdi sen de onlara merhamet göster.' diyerek dua et." (İsrâ, 17 /23-24)

Hadis-i Şerif

Ebu'd-Derdâ'nın (r.a.) işittiğine göre, Resûlullah (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: "Anne baba, kişinin cennete girmesine vesile olacak ana kapılarından birisidir. Bu kapıdan girme fırsatını kaybetmek ya da değerlendirmek artık senin arzuna kalmış!" (Tirmizî, Birr, 3)

Sohbet

Bir ömür sevgi ve şefkatleriyle bizleri sarıp sarmalayan, koruyup kollayan anne babamız ömrün düşkünlük zamanı olan ihtiyarlık mevsimine ulaştıklarında, onlara karşı sorumluluklarımız daha da artmaktadır. Zira artık onların bakıma, ilgiye, şefkate, merhamete ve desteklenmeye ihtiyaçları vardır. Dolayısıyla sorumlulukların tersine döndüğü bu evrede evladın, anne babasını ihmal etmesi, onlara kötü davranması, kendisine cennet kapılarının kapanmasına ve Peygamberimizin sert uyarısına muhatap olmasına sebep olacaktır. Çünkü Allah Resûlü (s.a.s.), "Anne babasından birisinin ya da her ikisinin ihtiyarlığında yanlarında bulunup da cennete girmeyi başaramayanın burnu yere sürtülsün!" (Müslim, Birr, 9) buyurarak böyle davranan kimseleri uyarmıştır.

Merhamet timsali Sevgili Peygamberimizin (s.a.s.) bu uyarısına kulak vererek anne babamızı yalnız, kimsesiz, sahipsiz bırakmayalım. Onlardan sevgimizi, ilgimizi, desteğimizi esirgemeyelim. Kimi zaman birbirimizi anlamada ve aynı görüşü paylaşmada sorun yaşasak bile, onlara karşı daima nazik ve saygılı olmasını bilelim. Asla hakaret, nefret, öfke ve şiddet içeren söz ve davranışlarda bulunarak onların kalbini kırmayalım. Yuvalarımızın dayanağı, bereket kaynağımız olan ebeveynlerimiz yaşlandıklarında, bakıma muhtaç duruma geldiklerinde onları çaresizliğe mahkûm etmeyelim. Küçükken bizi şefkatle büyüten anne babamızın hayatlarının son demlerinde onlara merhametle, fedakarlıkla, sabırla davranarak hayır dualarını alalım. Onların gönüllerini hoşnut etmenin Rabbimizi hoşnut edeceğini ve cennet kapılarının açılmasına vesile olacağını unutmayalım.

Peygamberimizin belirttiğine göre, onlar adına sadaka vermek (Müslim, Vasiyyet, 12), hac ve umre yapmak (Ebû Dâvûd, Menâsik, 25) da mümkündür. Tüm bu iyilikler evlat olarak onlara karşı hem sorumluluğumuzun hem de vefamızın gereğidir. Aynı zamanda yapılan bu hayırlar anne-babamız öldükten sonra amel defterleri kapanmayan kişiler arasında olmalarına vesiledir.
Zira Peygamber Efendimiz, insan öldüğünde amel defteri kapanmayan üç kişiden birinin de arkalarından dua edecek salih evlada sahip anne-babalar olduğunu bildirmiştir (Müslim, Vasiyyet, 14).

Hayır dualarını aldığımız takdirde, cennet kapılarının açılmasına vesile olan anne-babamıza karşı gösterdiğimiz davranışlarla çocuklarımıza da örnek teşkil etmekteyiz. Dolayısıyla salih evlat yetiştirmenin yollarından birisinin de salih evlat olmaktan geçtiğini unutmayalım. Varlığımıza vesile kılınan ebeveynlerimizin ahir ömürlerinde onlara ilgimizi, şefkatimizi daha da artıralım.

Fetva

Bir kimse hacca gidemediği için çocuğuna, kendi yerine haccetmesini vasiyet etse ve ölse, hac için bıraktığı parayı kardeşler miras olarak paylaşabilirler mi? Yoksa bekletilip hac görevi yerine mi getirilmelidir?

Yerine hac yapılmasını vasiyet eden kişinin bu vasiyeti ölümünden sonra yerine getirilir. Bu amaçla ayırdığı/bıraktığı para, terekeye dahil edilerek mirasçılar arasında bölüşülemez.

Bu kişi kendi yerine hacca gitmesi için çocuklarından birisine vekâlet verse, aynı şekilde vekâlet verdiği çocuk bu ibadeti baba hayatta iken yapamamışsa, ölümünden sonra bu iş için ayrılan para ile yapar.

Kaynak: Bülten