Atatürk’ün "Şark Bülbülü" diyerek onurlandırdığı Celal Güzelses’in adı neden bugün yeterince bilinmiyor? Diyarbakır’ın kültürel mirasını müziğiyle tüm Anadolu'ya taşıyan bu büyük sanatçı kimdi? Türk halk müziğine kattığı eserlerle adını altın harflerle yazdıran Güzelses'in hayatı, mücadelesi ve unutulmaz sesi hakkında bilinmeyenler neler?
Celal Güzelses kimdir?
Türk halk müziğinin en önemli temsilcilerinden biri olan Celal Güzelses, yalnızca güçlü sesiyle değil, Diyarbakır müziğini tüm Türkiye’ye tanıtmasıyla da hafızalara kazınmış bir sanatçıdır. Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün takdirini kazanarak "Şark Bülbülü" unvanını aldığı bu büyük sanatçı, halk müziği repertuvarına kazandırdığı eserlerle ölümsüzleşmiştir.
Hayatı ve Müzikle Tanışması
Celal Güzelses, asıl adıyla Mehmet Celalettin, 1899 yılında Diyarbakır’da dünyaya geldi. Küçük yaşlardan itibaren müziğe ilgi duyan Güzelses, Diyarbakır Ulu Camii’nde müezzinlik yaparak sesini eğitmeye başladı. Tasavvuf musikisiyle yoğrulan genç sanatçı, zaman içinde halk müziğine yönelerek dengbêjlik geleneğini de benimsedi.
Sanatçının müzik kariyerindeki dönüm noktası, Diyarbakır’daki Rufai şeyhlerinden Şeyh Zeki Efendi'nin tekkesinde aldığı eğitimdir. Burada tasavvuf musikisini öğrendi, çeşitli makamlarla ezan okuma pratiği yaptı ve zamanla halk müziğine yöneldi. Ezanları her seferinde farklı bir makamla okumasıyla dikkat çeken sanatçı, cami cemaati tarafından büyük ilgiyle dinlenirdi.
Atatürk’le Tanışması ve "Şark Bülbülü" Unvanını Alması
Celal Güzelses’in en önemli anlarından biri, 1917 yılında Mustafa Kemal Atatürk ile tanışmasıdır. Atatürk, Diyarbakır’a yaptığı bir ziyaret sırasında tesadüfen Güzelses’in sesini dinledi ve onun güçlü ve etkileyici yorumundan etkilenerek ona "Şark Bülbülü" unvanını verdi. Bu unvan, sanatçının müzik hayatındaki yerini daha da sağlamlaştırdı ve onu ulusal çapta tanınan bir isim haline getirdi.
Atatürk’ün desteği ve bu buluşmanın etkisiyle, Celal Güzelses halk müziğini icra etmeye ve kayda almaya başladı. 1934 yılında "Güzelses" soyadını alarak sanat hayatına resmî olarak adını kazıdı.
Diyarbakır Halk Müziğine Katkıları ve İlk Plakları
Celal Güzelses, Türk halk müziğine Diyarbakır’ın özgün ezgilerini kazandıran sanatçılardan biri olarak tanınır. 22 Haziran 1943’te Diyarbakır Halk Musiki Cemiyeti’ni kurarak halk müziğinin yaygınlaşmasına ve gelecek nesillere aktarılmasına öncülük etti.
Sanatçının ilk plak kayıtları, halk müziğinin kayıt altına alınması açısından önemliydi. O dönemlerde teknik olanakların sınırlı olmasına rağmen Diyarbakır türküleri onun sayesinde ilk kez plaklara kaydedildi ve geniş kitlelere ulaştı.
Türküleri ve Sanat Mirası
Celal Güzelses’in repertuvarı ağıtlar, hoyratlar, uzun havalar ve hareketli halk türküleriyle geniş bir yelpazeye sahiptir. En bilinen eserleri arasında şunlar yer alır:
- Mardin Kapı Şen Olur
- Ağlama Yar Ağlama
- Bülbülün Kanadı Sarı
- Dağlar Dağımdır Benim
- Nare Esvap Yıkıyor
- Kar Mı Yağmış Diyarbakır’ın Dağına
- Esmerin Ağı Gerek
- Adil Efendi
- Ala Geyik
- Yar İçerden (Muhalif Hoyrat)
Bu türküler, yalnızca Diyarbakır’ın değil, tüm Anadolu’nun müzikal mirasına büyük katkı sağlamış ve günümüze kadar sevilerek dinlenmiştir.
Mevlithan ve Müezzinlik Yönü
Celal Güzelses yalnızca bir halk müziği sanatçısı değil, aynı zamanda usta bir mevlithan ve müezzindir. Ulu Camii başta olmak üzere birçok camide ezan okumuş, kasideler ve mevlitler icra etmiştir. Ezanları farklı makamlarda okumasıyla dikkat çeken sanatçı, bu yönüyle de halkın sevgisini kazanmıştır.
Diyarbakır'da birçok kişi, onun ezan okuduğu dönemleri “Celal Bey’in sesini duyan camiye koşardı” şeklinde anlatmaktadır. Bu, onun yalnızca bir sanatçı değil, aynı zamanda manevi yönü güçlü bir kişi olduğunu da gösterir.
Vefatı ve Ardından Gelen Büyük Yas
Celal Güzelses, 1 Şubat 1959 yılında, 60 yaşındayken hayata gözlerini yumdu. Onun ölümü, Diyarbakır halkı için büyük bir kayıp oldu. Cenaze töreni, o güne kadar Diyarbakır’da görülen en büyük kalabalıklardan biriyle gerçekleşti. Binlerce kişi, onu son yolculuğuna uğurlamak için toplandı. Zikir meclislerinde kullanılan arbaneler çalındı, kasideler ve nat-ı şerifler okundu.
Sanatçının vasiyeti üzerine, Rufai şeyhlerinden Şeyh Zeki Efendi'nin yanına defnedildi. Onunla aynı tekkede yetişen bir öğrenci olarak, bu onun için anlamlı bir sondu.