BBC film eleştirmenleri, 2024 yılının en dikkat çeken yapımlarını bir araya getirdi. Sinema dünyasında, tedarik zincirini sekteye uğratan WGA/SAG grevlerinin etkisiyle beklentiler bazı filmler için karşılanamadı. Ancak her zaman olduğu gibi, doğru filme yönelen izleyiciler için bu yıl da unutulmaz bir deneyim sundu. İşte 2024’ün gözde 20 filmi:
Robot Dreams: İnsanlık ve Yalnızlık Üzerine Derin Bir Keşif
"Robot Dreams", İspanyol-Fransız yapımı bir çizgi film olmasına rağmen 1980'lerin New York’una olan sevgi dolu bir saygı duruşu niteliğinde. Dil kullanmadan, ancak zekâ ve bilgelik ile anlatılan bu film, bir köpek ve bir robot arasındaki dostluğu konu alıyor. Sara Varon'un grafik romanından uyarlanan bu yapım, yalnızlık ve arkadaşlık üzerine derin bir keşif sunuyor. Yönetmen Pablo Berger, iki karakterin dostluğunun içsel bir yolculuğa dönüşmesini ustalıkla ekrana taşıyor.
Hard Truths: Sıradan Hayatlar ve Güçlü Performanslar
Mike Leigh, "Hard Truths" ile büyük ve şatafatlı hikâyelere gerek olmadığını bir kez daha kanıtlıyor. Marianne Jean-Baptiste, depresif bir karakter olan Pansy’yi canlandırıyor. Pansy, çevresindeki herkese saldıran ve dünyaya karşı büyük bir öfke besleyen bir karakter olsa da, Leigh’in zekice yazılmış senaryosu ve derin empati kurarak yaptığı anlatımı, filmi izlenebilir kılıyor. Zaman zaman huysuz ama her zaman sıcak bir film, sıradan hayatların zorluklarını tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyor.
Anora: Vahşi Bir Aşk Hikâyesi
Cannes Film Festivali'nden Altın Palmiye ödülüyle dönen "Anora", Manhattan’daki bir striptiz kulübünde çalışan Ani'nin hikayesini konu alıyor. Genç bir Rus-Amerikalı kadının, bir Rus oligarkının oğlu ile geliştirdiği ilişkisi, hem duygusal hem de toplumsal baskılarla şekilleniyor. Sean Baker’ın yazıp yönettiği film, güçlü bir karakter derinliği ve heyecanlı bir anlatımla izleyiciyi içine çekiyor.
I'm Still Here: Kaybolan Bir Aktivistin Peşinde
Walter Salles’in yönettiği "I'm Still Here", 1970’lerin Brezilya’sında geçen gerçek bir kayboluş hikayesini anlatıyor. Rubens Paiva'nın kaybolmasının ardından geride kalan ailesinin acı dolu yılları, Fernanda Torres’in olağanüstü performansıyla güçlü bir şekilde ekrana yansıyor. Film, kaybolan bir aktivistin trajedisinin uzun vadeli etkilerini gözler önüne seriyor.
Immaculate: Ürkütücü Bir Korku Filmi
"Immaculate", Sydney Sweeney'in başrolünde olduğu, bir İtalyan manastırında geçen psikolojik korku filmi. Gerçekten korkutucu olabilecek bir B-filmine dönüşme potansiyeli taşıyan yapım, erkeklerin kadınlara yönelik muamelesine cesurca değiniyor. Gerilim arttıkça, film sınırlarını zorlayarak izleyiciye unutulmaz bir deneyim sunuyor.
Io Capitano: Bir Göçmen Çocuğun Hayatta Kalma Mücadelesi
Matteo Garrone'nin yönettiği "Io Capitano", 16 yaşındaki bir çocuğun, Senegal'den İtalya'ya yapacağı tehlikeli yolculuğu anlatıyor. Seydou’nun tehlikelerle dolu yolculuğunda yaşadığı dram, film boyunca izleyiciyi derinden etkiliyor. Seydou'nun karşılaştığı tehlikeler, insanlık dramını gözler önüne sererken, filmin ödüllü oyuncu performansları dikkat çekiyor.
All We Imagine As Light: Şiirsel Bir Hindistan Hikâyesi
Payal Kapadia’nın yönettiği "All We Imagine As Light", Mumbai'de yaşayan üç kadının hayatını konu alıyor. Farklı kuşaklardan gelen bu kadınlar, kendi içsel ve toplumsal mücadeleleriyle yüzleşirken, filmin şiirsel anlatımı, şehirde dolaşmanın büyüsünü ve duygusal derinliğini yansıtıyor. Hindistan'da geçmesi, filmin evrensel temasına eşlik ediyor.
The Seed of the Sacred Fig: İran’daki Siyasi Gerilim
İran'dan gelen bu film, 2022 protestolarının gölgesinde bir ailenin iç çatışmalarını ele alıyor. Yönetmen Mohammad Rasoulof, siyasi gerilim ile bireysel direnişi ustaca harmanlayarak izleyiciyi tansiyonu yüksek bir dramın içine çekiyor. Bu yapım, İran'dan gizlice çekilen ve Cannes'da sunulmuş olmasıyla da dikkat çekiyor.
Civil War: İç Savaşın Zihinsel ve Fiziksel Yıkımı
Alex Garland, "Civil War" ile yakın gelecekteki ABD’de bir iç savaşı konu alıyor. Filmde, bir fotoğrafçı olan Kirsten Dunst’ın karakteri, savaşı belgesel biçiminde kaydederken, Washington DC'deki silahlı çatışmaların ve kırsal alandaki şiddetin doğurduğu yıkımı gösteriyor. Gerçek dünyadan kıl payı uzak olan senaryo, olayların gidişatını izleyicinin içine işliyor.
Perfect Days: Bir Yaşamın Basit Ama Derin Anlamı
Wim Wenders’in "Perfect Days"i, Tokyo'da bir umumi tuvalet temizleyicisinin gündelik yaşantısının yavaş ama derin bir meditasyonunu sunuyor. Hirayama’nın basit yaşamı, seyirciye varoluşun anlamı üzerine düşündürüyor. Bu karakter çalışması, yaşamın ne kadar sade olursa olsun, içinde taşıdığı derin anlamlarla hipnotik bir etki yaratıyor.
Emilia Perez: Cesur ve Sarsıcı Bir Müzikal
Jacques Audiard’ın yönettiği "Emilia Perez", bir suç lordunun hayatını değiştirerek bir kadına dönüşmesini anlatan ilginç bir müzikal dramadır. Film, şarkılar, danslar ve aksiyon sahneleriyle dikkat çekerken, karakterin derinlikli gelişimi ve duygusal dönüşümü izleyiciye unutulmaz bir deneyim sunuyor.
The Substance: Hollywood’un Kusurlu Yüzü
Coralie Fargeat’ın yönettiği "The Substance", Hollywood’un yaşçı ve cinsiyetçi yaklaşımlarını ele alırken, eski bir film yıldızının genç versiyonunu yaratma çabalarını anlatıyor. Film, türler arası geçiş yapan yapısıyla dikkat çekerken, Hollywood’un iç yüzünü sert bir şekilde ifşa ediyor.
Love Lies Bleeding: Kara Mizah ve Gerilim
Rose Glass’ın "Love Lies Bleeding"i, Kristen Stewart’ın başrolünde yer aldığı yaratıcı bir suç gerilimi filmidir. Stewart, kasvetli bir yaşam süren karakterini ustalıkla canlandırırken, filmdeki kara mizah ve gerilim dozu izleyiciyi içine çekiyor.
Gladiator II: Aksiyonun Doruk Noktası
Ridley Scott, "Gladiator II" ile devam filmi yaratırken, aksiyonun doruklarına çıkarıyor. Paul Mescal’ın Lucius rolünde gösterdiği performans ve filmdeki epik dövüş sahneleri, izleyiciyi büyülüyor. Kolezyum’daki mücadeleler ve karakter derinlikleri ile bu yapım, eğlenceli bir aksiyon filmi olarak karşımıza çıkıyor.
Nosferatu: Korkunun Klasik Yüzü
Robert Eggers’ın yeniden çektiği "Nosferatu", vampirleri korkutucu bir şekilde ekrana getiriyor. 1800’lerin başında geçen bu gotik melodram, Bill Skarsgård’ın Kont Orlok karakteri ile korkuyu en derin noktasına taşıyor. Bu film, vampir temalarının modern bir yorumunu sunuyor.
Blitz: Savaşın Çeyrek Yüzyılı
Steve McQueen, "Blitz" ile II. Dünya Savaşı’nda Londra’daki bombalama sürecinde bir ailenin hikayesini anlatıyor. Savaşın trajik yüzünü gösterirken, aynı zamanda insan hikâyelerine de derinlemesine dokunuyor. McQueen, savaş ve aile bağlarını ustaca harmanlıyor.
La Chimera: Toskana'nın Büyülü Gerçekliği
Alice Rohrwacher’ın "La Chimera"sı, 1980’lerde Toskana’da antik mezarları soyan bir grup mezar hırsızının hikayesini anlatıyor. Josh O’Connor’ın karakteri Arthur, kaybolan sevgilisiyle bağlantı kurmaya çalışırken, film büyülü gerçekçilikle harmanlanmış etkileyici bir dramaya dönüşüyor.
Babygirl: İhtiras ve Arzuların Derinliklerinde
"Babygirl", Nicole Kidman ve Harris Dickinson’ı başrollerde buluşturan bir erotik gerilim filmidir. Kidman’ın güçlü patronu, iş yerindeki genç stajyeriyle karmaşık bir ilişki kurarken, film şatafatlı mekanları ve derin karakter analizleriyle dikkat çekiyor.
Conclave: Politik Gerilim ve Manevi Yük
"Conclave", papalık seçim sürecinde gerilim ve manipülasyonları ustaca işleyen bir film. Edward Berger’in yönetmenliğindeki bu yapım, politik güç oyunları ve manevi sorgulamalarla izleyiciyi derinlemesine etkiliyor. Ralph Fiennes’ın performansı, filme sofistike bir hava katıyor.
A Real Pain: Kuzenler Arasındaki Zıtlık
Jesse Eisenberg’in yönettiği "A Real Pain", iki kuzenin geçmişlerini yeniden keşfetmeye çalışırken, trajedi ve komedi arasında geçiş yapan bir hikaye sunuyor. Eisenberg ve Kieran Culkin’in performanslarıyla izleyiciye duygusal bir yolculuk sunuluyor.