Hazırlayan: İzmir Müftülüğü Vaizesi Fatma Özmen Ergen
Ayet-i Kerime
"Akılsızlıkları yüzünden bilgisizce çocuklarını öldürenler, Allah'ın kendilerine verdiği rızkı -Allah'a iftira ederek- haram sayanlar, mutlaka ziyana uğramışlardır. Onlar gerçekten sapmışlardır. Doğru yolu bulmuş da değillerdir." (En'am 6/l40)
Hadis-i Şerif
Cabir b. Abdullah'ın (r.a.) aktardığına göre Resûlullah (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: "Akşam olup gece karanlığı çöktüğünde çocuklarınızın dışarı çıkmalarına engel olun. Çünkü bu vakitlerde şeytanlar (sebebiyle kötülükler) yayılır." (Buhârî, Eşribe, 22)
Dua
Allah’ım! Verdiğin nimetlerin yok olup gitmesinden, lütfettiğin afiyetin bozulmasından, ansızın vereceğin cezadan ve Senin gazabını üzerime çekecek her şeyden Sana sığınırım. (Müslim, Rikak, 96)
Sohbet
Asırları aşan tecrübemiz bize gösterir ki, çocuklar daima sevgiye ve korunmaya muhtaçtır. Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.) de çocukların fiziki tehlikelerden korunması gerektiğine işaret ediyor, yaşı küçük olanları savaşlardan uzak tutuyor ve savaş anında bile çocukların korunmasına yönelik uyarılarda bulunuyordu. Çocuklara olan sevgisini ve onlara verdiği değeri her fırsatta gösteren Allah Resûlü (s.a.s.) onların oyunlarına katılıyor, üzüntülerini paylaşıyor, onlarla şakalaşıyor, onlara selam vermeyi ihmal etmiyordu.
Adaletli olmak sadece maddi imkanları çocuklara adil olarak dağıtmaktan ibaret değildir; onlara gösterilen ilgi, sevgi ve hoşgörüde de adaletli olmayı gerektirir. İçecek ikramına sağ taraftan başlamak istediğinde, orada oturan çocuğun görüşünü alıp hakkını ona teslim eden Allah Resulü (s.a.s.), adaletin nasıl hayata geçirileceğini hem çocuklara hem büyüklere öğretmekte ve şu sözleriyle ümmetini uyarmaktadır: "Allah'tan korkun, çocuklarınız arasında adaletli davranın." (Buhârî, Hibe, 11) "Allah (cc); çocuklarınızı öperken bile eşit davranmanızı sever." (Tirmizî, Ahkâm, 30) Çocukların cinsiyetleri, fiziki özellikleri, aileye ebeveynlerinin istemedikleri bir zamanda dahil olmaları adaletsizliğe gerekçe olamaz. İnsanlık ailesinin kimsesiz, yetim, korunmaya muhtaç tüm çocukları tehlikelerden korunma hakkına sahiptir (Nisâ, 4/127). Çocukların ağlamasına kıyamadığı için namazı kısa sürelerle kıldıran bir peygamberin ümmetine yaraşan, çocuklara haklarını teslim etmektir.
Her çocuğun temiz bir fıtratla doğduğunu, anne babasının eğitimleriyle şekillendirildiğini ifade eden Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.) eğitimin çocuklar için vazgeçilmez bir hak olduğuna işaret etmektedir. Çocukların yaşlarını, ruh hallerini göz ardı etmeden onların eğitimi için her fırsatın değerlendirilmesi önem arz etmektedir. Allah Resûlü (s.a.s.) "İlim öğrenmek kadın-erkek her Müslümana farzdır." (İbn Mâce, Mukaddime, 17) sözleriyle eğitimin her iki cinsiyetteki çocuk için bir hak, ebeveynleri için de bir sorumluluk olduğunu hatırlatmaktadır. Çocukların sosyal hayata katılma, kendilerini hayata hazırlayacak sorumlulukları üstlenme, kendilerine güven duyulduğunu hissetme hakları vardır. Aile içinde çocuklara verilecek görevler onları mutlu eder. Onlara verilecek görevler yaşlarının, fiziksel ve zihinsel kapasitelerinin üstünde olmamalıdır. Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.) ibadet mekânı olması yanında eğitim ve sosyalleşme imkânı da sunan Mescid-i Nebi'de çocukların da yer almalarını önemserdi. Çocuklara yaşlarına uygun görevler verir, onlara güvendiğini göstermek için sırrını emanet ederdi. Küçük bir çocukken kendisine emanet edilen ve eğitimi ile özel olarak ilgilendiği Enes b. Malik'e sır niteliğinde bir görev vermiş ve ona olan güvenini göstermişti. Enes eve geldiğinde gecikmenin sebebini soran annesi Ümmü Süleym'e, Peygamberimizin kendisine verdiği özel görev sebebiyle olduğunu ifade etmiştir. Annesi görevin ne olduğunu merak edince, Enes bunun bir sır olduğunu söylemiştir. Ümmü Süleym oğlunun bu davranışından mutlu olmuş ve "Öyleyse Resûlullah'ın verdiği sırrı koru." tembihini yapmıştır. Enes de 100 yılı aşan hayatı boyunca bu sırrı kimse ile paylaşmamıştır (Müslim, Fedâilü's-sahâbe, 145).
Her hak sahibine hakkının verilmesi adalettir. Geleceğimizin teminatı yavrularımızın haklarına riayet etmeden muamele etmek, hem dünyada hem ahirette bedelini ağır ödeyeceğimiz bir ihanettir.
Fetva
İnsanın hayatta iken, çocukları arasında ayrım yaparak birine veya bazılarına mal varlığının tamamını veya bir kısmını bağışlaması caiz midir?
Esasen kişinin sağlığında kendi malında istediği şekilde tasarruf etme hakkı vardır. Hukuken, malının bir kısmını veya tamamını yabancı birisine verebileceği gibi, çocuklarından birisine veya bazılarına da verebilir. Bu tasarrufu hukuken geçerlidir. Ancak hükmü konusunda İslam alimleri arasında farklı görüşler vardır. Konu hakkındaki tartışmalar ilgili hadisin farklı anlaşılmasına ve farklı yorumlanmasına dayanır.
Hz. Peygamber(s.a.s.), malının bir bölümünü bir oğluna vermek isteyip kendisini şahit tutmak isteyen Numan b. Beşir adındaki sahabiye, diğer çocuklarına da mal verip vermediğini sormuş, vermediğini öğrenince, ona şahit olmamış, başkasını şahit tutmasını istemiş, (hadisin farklı rivayetlerine göre) "onu geri al", "çocukların arasında adil davran", "zulmüne beni şahit tutma" gibi ifadelerle Numan'ı reddetmiştir (Buhârî, Hibe, 10-12; Müslim, Hibât, 9-19).
Hanefî, Şâfiî ve Mâlikîlerdeki güçlü görüşe göre, babanın hayatında iken çocuklarına mal vermesi durumunda eşit davranması müstehab, ayrım yapması mekruhtur (Kâsânî, Bedâi, VI, 127; İbn Nüceym, el-Bahr, VII, 288). Ahmet b. Hanbel'e, bazı Mâlikîlere ve Hanefilerden İmam Ebû Yûsuf'tan gelen bir rivayete göre ise, babanın mal verirken evlatları arasında eşit davranması vacip (farz), ayrım yapması haramdır (İbn Kudâme, el-Muğnî, VI, 256-257; İbn Cüzey, el-Kavânîn, 546).
İster farz olsun ister müstehab, babanın mal verirken çocukları arasında eşit davranması, dinin ruhuna daha uygundur. Ayrıca çocuklar arasında ayrım yapmak, onların hem ana babalarına hem de birbirlerine karşı buğz etmelerine, aralarına soğukluk hatta düşmanlık girmesine sebep olur. Bu yüzden babalar meşru bir gerekçe yoksa mal verirken çocukları arasında eşit davranmalı, aralarında ayrım yapmamalıdırlar.
Bununla birlikte, çocuklardan biri veya bir kısmının, tedavisi imkânsız bir hastalığa yakalanması, engelli olması, büyük bir borç yükü altında bulunması, ailesi kalabalık olup geçim sıkıntısı çekmesi, ilmi faaliyetlerde bulunup da ihtiyaç içinde olması gibi sebeplerle bazılarının ötekilerden daha muhtaç durumda olmaları halinde, kendilerine ihtiyaçları oranında fazla verilebilir (Şeyhîzâde, Mecme'u'l-enhur, II, 610). Şu kadar var ki, mümkün olduğu takdirde bu konuda diğer çocukların da rızalarının alınması daha uygun olur.