Sanki dünyanın kalp atışlarını hissediyormuşuz gibi… Schumann rezonansı denince aklıma ilk gelen bu his oluyor. Dünyanın atmosferiyle uzay arasındaki o ince katmanda, kulağımızın duyamayacağı bir frekansın adım adım titreşmesi… Belki biraz gizemli, biraz şiirsel. Ama bir yandan da tamamen bilimsel.
Bu rezonanslar kabaca, Dünya ile iyonosfer arasında sıkışan elektromanyetik dalgaların belli frekanslardaki titreşimleri olarak tanımlanıyor. Yani aslında yerkürenin ve atmosferimizin “belirli bir ritmi” var; kabaca 7.83 Hz civarında. Bu rakamı net bir şekilde öğrendiğinizde kendinizi bir şaman gibi hissedebilir, “Dünyanın nabzı 7.83 Hz imiş!” diye büyük bir keşif yapmış gibi heyecanlanabilirsiniz. Ama yine de bunu, her şeyi çözen bir formülmüş gibi düşünmek yanlış olur. İşin eğlenceli yanı, bilimin sınırlarında dolaşıp o “ritmi” keşfetmek; esas macera orada başlıyor.
Schumann rezonansına dair yapılan araştırmalar, bu titreşimlerin insan beyninin dalgalarıyla (örneğin alfa dalgası) yakın frekans aralıklarında olabileceğine dikkat çekiyor. Hani bazen kafamıza koyduğumuz düşünceler aniden sakinleşir, uykuya dalmadan hemen önce rahatlama hali gelir ya… Beyin dalgalarımızın da 8-12 Hz civarında çalıştığı bazı anlar var. Dolayısıyla bu teorik yakınlık, “Acaba doğanın ritmiyle senkronize miyiz, bu titreşim bizi etkiliyor mu?” gibi soruları akla getiriyor. Bilim çevrelerinin bir kısmı “Evet, küçük de olsa etkileşim var” derken, bazıları ise “Burada abartacak pek bir şey yok, sadece bir doğa olayı” diyor. Kimin haklı olduğu, bence hâlâ tam olarak net değil. Ancak tartışmalar sürüyor ve bu da konuyu daha da heyecanlı kılıyor.
Benim kişisel fikrim şu: Evrenle, özellikle de üzerinde yaşadığımız Dünya ile ritmik bir bağ kurmanın faydalı olduğu düşüncesi, insan doğasına oldukça yakın. Kendimizi iyi hissetmemiz, sıkışıp kaldığımız şehir hayatında doğaya bir çıkış kapısı aramamız, aslında içgüdüsel bir arayış. Dolayısıyla, Schumann rezonansını bir şifa kaynağı, her derdin çaresi gibi görmek yerine, bizi doğayla aynı nefeste buluşturabilecek bir hatırlatma olarak kabul etmek daha sağlıklı olabilir. “O titreşim orada bir yerlerde var ve ben onun varlığını biliyorum” demek bile bazen insana kendisini iyi hissettiriyor.
Her şeyin ötesinde, Schumann rezonansı bana Dünya’nın ne kadar canlı, ne kadar ince ayarlı bir sistem olduğunu hatırlatıyor. Eğer bu titreşimlerin insan psikolojisi ya da sağlığı üzerinde gerçek bir etkisi varsa, eminim ilerleyen zamanlarda daha somut bulgularla karşımıza çıkacaktır.