Eğitim-İş Sendikası, 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü öncesinde Türkiye’deki çalışma hayatının mevcut durumunu gözler önüne seren kapsamlı bir rapor yayımladı. Raporda, emeğin sömürülmesi, işsizlik, yoksulluk ve sendikal haklar gibi önemli sorunlara dikkat çekilirken, özellikle kayıtdışı istihdamın yaygınlaşması ve genç işsizlik oranlarının artması vurgulandı. Sendika, bu veriler ışığında, işçi haklarının savunulması ve emek mücadelesinin güçlendirilmesi gerektiğini bir kez daha dile getirdi.
1 Mayıs'ın Anlamı
Türkiye’nin ekonomik gücünü oluşturan en temel faktör üretimdir. Üretim sürecinin verimliliği ve sürekliliği ise, büyük ölçüde emeğin sürece kattığı değere bağlıdır. Ancak tarih boyunca patronlar, emeği daha düşük maliyetlerle kullanma çabası içinde olmuş ve bu durum, sayısız işçi hareketine, örgütlenmeye ve direnişe yol açmıştır.
Amerika Birleşik Devletleri’nde 1874 yılında yaşanan ekonomik kriz sonrasında işçilerin hak arayışı büyük bir direnişe dönüştü. Ücretlerin düşürülmesine karşı çıkan işçiler, 1 Mayıs 1886 tarihinde 8 saatlik çalışma süresi için genel grev başlatmış, bu hareketin sonucunda dört işçi lideri idam edilmiştir. Bu olayın ardından, 1889’da 2. Enternasyonel, 1 Mayıs’ı “Uluslararası İşçi Bayramı” olarak kabul etmiştir.
Bugün, 1 Mayıs’ın tarihi işçi direnişlerinin anılması ve emeğin öneminin vurgulanması açısından, Türkiye’deki iş gücü piyasasında yaşanan sorunları değerlendirmek büyük önem taşımaktadır. Çünkü örgütlü olmayan işçiler, yalnızca sömürülmekle kalmıyor, aynı zamanda güçsüzleşiyor ve yalnızlaşıyor.
Türkiye’nin Çalışabilir Nüfusu: 15 Yaş Değil, 17 Yaş Üstü
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) iş gücü verilerini hazırlarken 15 yaş üstü nüfusu dikkate almakta, ancak bu durum uluslararası standartlarla çelişmektedir. Türkiye’nin 1998 yılında taraf olduğu Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) 138 No’lu Sözleşmesi, çalışma yaşının 15 olamayacağını belirtmekte, zorunlu eğitimin de 17 yaşa kadar sürdüğünü ifade etmektedir. Bu nedenle, Türkiye’nin çalışma hayatına katılabilecek nüfusu 17 yaş ve üzeridir.
Yarısı İş Hayatına Katılmıyor
İşgücü piyasasında yer alan 65 milyon 926 bin kişinin sadece 35 milyon 733 bini iş gücüne katılmaktadır. Bu, ülkenin ekonomik potansiyelinin çok altında bir istihdam oranını göstermektedir. Bunun başlıca nedenlerinden biri, kadınların iş gücü piyasasında cinsiyetçi iş bölümü nedeniyle maruz kaldığı engellerdir. Türkiye’de kadın emeği çoğu zaman yok sayılmakta ve değersizleştirilmektedir.
İşsizlik Sorunu ve Emekçinin Umutsuzluğu
2024 yılı itibarıyla Türkiye’de iş arayan ancak bulamayanların sayısı 3 milyon 113 bine ulaşırken, işsizlik oranı %8,7 olarak açıklanmıştır. Ancak, işsizlik tanımının dar tutulduğunu ve Türkiye’de iş bulma ümidini kaybedenlerin sayısının her geçen yıl arttığını göz ardı etmemek gerekir. Uluslararası Çalışma Örgütü, işsizlik hesaplamasında sadece iş arayanları değil, iş bulma umudunu kaybedenleri de dahil etmeyi önermektedir. Geniş tanımlı işsizlik oranı ise %26,7’ye ulaşmış durumda.
Evgenci Sorunu: Gençlerin Gelecek Kaygısı
Eğitimini tamamlayan gençler, iş bulma konusunda ciddi engellerle karşı karşıya kalmaktadır. 2024 yılında “Ne eğitimde ne istihdamda” olan gençlerin sayısı, 15-24 yaş arası 2 milyon 679 bine, 15-29 yaş arası ise 4 milyon 676 bine çıkmıştır. Türkiye, OECD ülkeleri arasında bu alanda ilk sırada yer almaktadır. Ülkenin en verimli emeği olan gençler, emek piyasasının dışında kalmakta ve geleceğe dair kaygılarını gidermekte zorlanmaktadır.
Kayıtdışı İstihdamda Birinci Sırada
Türkiye, Avrupa Birliği ülkeleri arasında kayıtdışı istihdam oranında birinci sırada yer almaktadır. 2023 verilerine göre, Türkiye’de kayıtdışı çalışanların oranı %27,31’e ulaşmıştır. Bu durum, emek sömürüsünün en belirgin şekilde yaşandığı bir sistemi ortaya koymaktadır.
Asgari Ücret ve Yoksulluk Arasındaki Derin Uçurum
Asgari ücretle geçinen işçiler, her geçen yıl daha da yoksullaşmaktadır. 2024 yılı itibarıyla asgari ücret, 22.104 TL olarak belirlenmişken, bu rakamın yoksulluk sınırının çok altında kaldığı açıkça görülmektedir. Yoksulluk sınırına ulaşabilmek için emekçinin kazanması gereken ücret, neredeyse 4 kat daha fazladır. 2025 yılı itibarıyla, asgari ücretli bir işçinin bir saatlik emeği sadece 10 ekmek almak için yeterli olurken, yoksulluk sınırındaki bir işçi ise aynı saatlik emeğiyle 145 ekmek alabilecektir.
Sendikal Hakların Zayıflaması ve İşçilerin Örgütlenmesi
Türkiye’de toplam 16 milyon 864 bin 733 işçiden yalnızca %14’ü sendikalıdır. Bu oran, kamu sektöründeki işçilerle sınırlıdır. Özel sektörde ise sadece %7,15’lik bir oran sendikalıdır. Sendikal hakların kısıtlanması, işçilerin hak arama ve örgütlenme mücadelesini zorlaştırmaktadır.