Tarihi dokusu ve renkli atmosferiyle bilinen Havra Sokağı, bu kez mutfak kültürüyle gündemde. Sokakta yer alan az bilinen mekanlar ve ailelerin yıllardır sakladığı özel tarifler, İzmir’in gastronomi haritasını yeniden şekillendiriyor.
Havra Sokağı'nda Lezzet Turu
İzmir’in kalbinde, zamanın yavaş aktığı, her adımda ayrı bir kokuya, tatya ve anıya rastlayabileceğiniz bir sokak var: Havra Sokağı. Kemeraltı Çarşısı’nın içinde saklı bu lezzet cenneti, yalnızca İzmir’in değil, Anadolu gastronomisinin belleğini taşıyor. Tarihi dokusuyla, yaşayan bir açık hava müzesi gibi... Ancak burası sadece görmek için değil, tatmak için de var.
Tarih Kokan Taşlar, Baharat Dolu Raflar
Havra Sokağı'nın ismi, geçmişte burada yoğun olarak bulunan Yahudi cemaatinin ibadet yerlerinden, havralardan geliyor. Sokak, yüzyıllardır hem çok kültürlü bir yaşamın hem de çok çeşitli mutfakların izini taşıyor. Taş döşeli dar yollarda yürürken bir yanda mis gibi yeni demlenmiş subyenin ferahlatan aroması yükseliyor, öte yanda baharatçılardan yayılan kekik, sumak ve kimyon kokusu duyulara hücum ediyor.
Esnafın Hikâyesi, Lezzetin Özü
Burada her dükkân bir roman, her esnaf adeta o romanın baş karakteri. Dede yadigârı tariflerle çalışan turşucular, aylarca sirkenin içinde beklemiş pancarları, sarımsaklı salatalıkları tabaklara alırken sadece ürün satmıyorlar; tarih aktarıyorlar. Mesela Mehmet Usta'nın dükkanı: 1920'lerden kalma, turşularının ünü Karşıyaka’dan Alsancak’a kadar yayılmış.
Peynirciler deseniz, Ezine’nin ötesinde, Midilli’den, Girit’ten gelen usullerle yapılmış beyaz peynirler, keçi tulumları, tenekede yıllandırılmış lorlar sizi karşılar. Kimisi kendi süt çiftliğinden getiriyor, kimisi dedesinin bıraktığı tarifle hâlâ bakır kazanlarda kaynatıyor peyniri.
Gizli Tarifler, Saklı Lezzetler
İzmirli gurmelerin kendi aralarında fısıltıyla söylediği bir sır varsa, o da Havra Sokağı’ndaki saklı tariflerdir. Özellikle subye, yani kavrulmuş arpa tohumuyla yapılan geleneksel Yahudi içeceği... Soğuk servis edilir, sade ve şekersiz. İçenlerin bir kısmı önce yadırgar ama ikinci bardakta bağımlısı olur. Bunun dışında ciğer tava, sakatat sevenler için bir başka efsane. Yanında bol kimyon, ince doğranmış soğan ve sumakla servis edilen bu sokak lezzeti, damakta adeta bir nostalji bırakır.
Fotoğrafseverler İçin Görsel Ziyafet
Lezzetin ötesinde, Havra Sokağı fotoğrafçılar için altın değerinde bir bölge. Taze otlarla dolu sepetler, ahşap raflara dizilmiş cam kavanozlar, nostaljik el terazileri, duvarlardaki eski afişler… Gün ışığının dar sokaklardan süzüldüğü anlarda, burada çekilecek kareler adeta zamanın dışına çıkarır insanı.
Bir yanda 80 yaşındaki baharatçının yüzündeki kırışıklıklar, diğer yanda taptaze acur turşusunun yeşili... Hem kontrast hem uyum. Hem geçmiş hem bugün.
Sokağın Ritmi: Sabah Erken Gelin
Eğer Havra Sokağı’nı hakkıyla yaşamak istiyorsanız, sabah erken saatlerde gelin. Esnaf yeni tezgâh açmış olur, sokak henüz kalabalıklaşmamıştır ve o eşsiz sabah ışığıyla birlikte taze ürünlerin renkleri daha da parlar.
Kapanışta, yanınıza küçük bir kese kekiği, biraz İzmir tulumu ve belki de o gizli subye tarifini alın. Çünkü Havra Sokağı sadece bir lezzet turu değil; ruhunu doyuran bir yolculuk.