İzmir’de artan yoksulluk, ailelerin geçim kaynaklarını kaybetmesi ve sosyal destek mekanizmalarının yetersizliği nedeniyle çocuk yuvalarına olan ihtiyaç kritik seviyelere ulaştı. Özellikle kentin dezavantajlı semtlerinde yaşayan çocuklar, biyopsikososyal bütünlüklerini tehdit eden yapısal sorunlarla karşı karşıya. Geçinemeyen aileler çocukları için yurtların yolunu tutarken, imkanların kısıtlı olduğu yurtlar ise alarm vermeye başladı. Kapasite ve personelin arttırılmadığı çocuk yurtları artan talebe yetişemez hale geldi. Yuvaların kapasite ve nitelik eksikliğine dikkat çeken Sosyal Hizmet Uzmanları Derneği (SHUDER) İzmir Şube Başkanı Tufan Fırat Göksel, “Çocukları kurum bakımına almadan önce, aile ve toplum temelli koruyucu önlemlere odaklanmalıyız. Çocuk Evleri Koordinasyon Merkezine bağlı 52 Çocuk Evinde 260 çocuğa bakım hizmeti veriliyor. İzmir’de 1 Çocuk Evleri Sitesi’nde 263 çocuğa kurumsal bakım hizmeti veriliyor. İzmir’de toplamda 600 çocuğumuz kuruluş bakımı altında bulunuyor, 528’i de koruyucu ailelerde. Ailesi yanında destek verilen çocuk sayısı 6 bin 892 yani riskli çocuk sayısı gittikçe artıyor. Aynı zamanda yoksulluk temelli bakım tedbir kararlarında artış olacağı öngörülüyor” dedi.
‘Kuruma talep çok’
Çok fazla aileye barınma, bakım tedbiri koymak istediklerini fakat kurumlarda kapasite yetersiz olduğu için çoğunu evde destekleyerek ailede tutmaya çalışıldığını dile getiren Göksel, “Son dönemdeki yoksulluk sebebiyle ekonomik yönden istismara uğrayan çocuklarda gelişim geriliği, yemek bozuklukları ve fiziksel gerilikler olduğu için bu da aslında çocuk adına dezavantaj yaratıyor. Çocuğun sadece fiziksel cinsel istismarından dolayı bakım, koruma tedbiri alınmaz, çocuk çok zayıfsa ve kendi bakımını üstlenemiyorsa bakım tedbiri alınıyor. Ekonomik destekle aileyi destekleyerek çocuğun daha çok besin alması sağlanıyor. Evde hem ekonomik istismar hem fiziksel istismar var, hem de cinsel istismar varsa zaten bu çocuk hemen kurum bakımına alınıyor. Yoksulluk temelli çocuklarda beslenme eksikliğiyle karşılık gelişim geriliği çok yüksek oluyor. Aileler artık çocuklarına bakacak durumdan mahrum kalıyor. O yüzden kuruma gelen talep de çok fazla” diye konuştu.
‘İzmir’de koruyucu aile çok’
Sosyal ve Ekonomik Destek (SED) Hizmeti’nin bazı aileler tarafından suistimal edildiğini belirten Göksel, “Bir yıl sonra destek kesildiğinde, aile çocuğumu kuruma al diyerek geliyor. SED bir maaş değil, destek. Ama bu bir araca dönmüş gibi oldu. Genelde verilen kararlarda kurumların kapasitesinde sorunlar olduğundan dolayı koruyucu aileye gönderme durumları var. Hepsi zaten yuvaya gidemiyor. Koruyucu aile aslında para karşılığında çocuk bakmak. Bunu da insanlar sanki ön evlat edinme gibi düşünüyorlar, bu yüzden çok yoğunlaşıyorlar. Koruyucu aileler, İzmir’de çok fazla. Bu sorun görmezden gelemeyeceğimiz duruma geldi. Çok fazla ailenin koruyucu aile başvurusu yapma sebebi aslında biraz da ekonomik durumlar. Çocuk başına para veriyorlar. Yoksullukla beraber ailelerin, çocukların bakımını sağlayacak gelirden yoksul olmaları bir risk oluşturmaya başladı” ifadelerini kullandı.
‘Kapasite yetersiz’
Son 5 yıldır ciddi bir yoksulluk döneminde olduklarını vurgulayan Göksel, “Aileler artık çocuklarına bakamayacak hale geldiler. İzmir’de ciddi bir kapasite sorunu var. Talepler karşısında kapasite yetersiz kalıyor. Eskiden yetiştirme yurdu olarak nitelendirdiğimiz yuvalar neredeyse kalmadı. İzmir’de eskiden Karşıyaka Çocuk Yuvası vardı. Şu anda İzmir Valiliği Karşıyaka Çocuk Evleri Sitesi Müdürlüğü olarak geçiyor. En büyük problem çocukların bu yoksulluk döngüsü içinde ailenin dinamiklerinin de değişmesi. Aile eğer suça bulaşmışsa ya da madde kullanımı ile ilişkilendirilirse iş bulması zor oluyor. İş bulunmadığı zaman kayıt dışı çalışmaya geliyor. Kayıt dışı çalışamıyorsa aynı zamanda evini geçindirmeyi sağlayamıyor. Ve orada çocuklar çok mağdur oluyor. Okula devam edemiyorlar. Okula devam edemediği zaman erken yaşta çalışmak zorunda kalıyorlar” diye konuştu.
‘Son çare yuva olmalı’
Mevcut çocuk yuvalarının hem kapasite hem de kalite açısından ihtiyacı karşılamaktan uzak olduğunu aktaran Göksel, “Eski binalar, yetersiz donanım ve nitelikli personel eksikliği, kurum bakımının etkinliğini düşürüyor. Bakım tedbiri alınması gereken çocuk sayısı artarken, koruyucu ve önleyici hizmetler finansman ve insan kaynağı yetersizliği nedeniyle devreye alınamıyor. Çocukları yuvalara yerleştirmek ‘son çare’ olmalı. Aile içi sorunları ekonomik destek, psikososyal danışmanlık ve sağlık hizmetleriyle çözmeden çocuğu kuruma almak, yaraya bandaj yapıştırmak gibi. Önce ailenin ayakta kalmasını sağlamalıyız. Mahalle bazlı sosyal hizmet ekipleri, ücretsiz danışmanlık, ebeveyn eğitimleri ve istihdam projeleriyle riski kaynağında önlemeliyiz. Toplumu güçlendirmezsek, yuvaların kapasitesi asla yetmeyecek” dedi. Bu durumun en aza indirilmesi için çözüm önerileri sunan Göksel, dezavantajlı bölgelerde gezici sosyal hizmet birimleri kurulmasını, ailelere yönelik ekonomik yardım ve psikolojik destek programlarının genişletilmesini, okullarda sosyal hizmet uzmanı sayısının artırılmasını, çocuk yuvalarının fiziki koşullarının iyileştirilmesi ve personel eğitimlerinin sağlanmasını talep etti.
‘Aile çökerse, çocuk kaybolur’
Başkan Göksel, sözlerini şöyle sürdürdü: “Altyapı, eğitim ve sağlık hizmetlerinden yoksun bölgelerde, yoksullukla iç içe geçen madde bağımlılığı, ihmal, istismar, akran zorbalığı ve sosyal izolasyon gibi sorunlar, çocukların geleceğini karartıyor. Aile içi etik değerlerin erozyona uğraması, ekonomik krizin tetiklediği psikolojik rahatsızlıklar ve “anormal” olanın günlük yaşamda norm haline gelmesi, çocukları daha fazla risk altına sokuyor. Toplumsal olanla bireysel olan birbirini besliyor. Aile çökerse, çocuk kaybolur. Bu yüzden kırılgan gruplara yönelik acil müdahale edilmeli.”