Dilek Çakır - ÖZEL HABER
İzmir’in kurtuluş günü olan 9 Eylül 1922 tarihi, aslında sadece İzmir’in değil, tüm Türkiye’nin kurtuluş umutlarının yeşerdiği bir tarihti. Tarih araştırmacısı, avukat, İzmir Milli Kütüphane Vakfı Başkanı Ulvi Puğ’un da aktardığı üzere Mustafa Kemal Paşa İzmir’in stratejik önemini öyle iyi anlamıştı ki, gittiği her yerde İzmir için “Atatürkçülüğün başkenti” derdi. Hatta bir gün Salih Bozok ile yaptığı bir konuşmada, “Bilirsin ki Ankara’dan başka bir başkent düşünmedim ama benim gönlümün başkenti İzmir’dir” demişti.
Mustafa Kemal’in önderliğindeki Türk ordusu, 30 Ağustos 1922 tarihinde, Dumlupınar Başkomutan Meydan Muharebesi’nde büyük bir zafer kazanmıştı. Yunan ordusu yok edilmişti. Mustafa Kemal Paşa bunun üzerine 1 Eylül 1922 tarihinde ordularına, “Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri” emrini vererek, İzmir’i hedef göstermişti. Türk ordusu da emri yerine getirerek 9 Eylül 1922 yılında İzmir’i Yunanlıların elinden almayı başardı. Bu başarının ardında ise 5’nci süvari ordusunun komutanı Fahrettin Paşa vardı. Sonraları Atatürk tarafından kendisine Altay soyadı verilecekti.
“Güzel İzmir tablosu”
İzmir’in kurtuluşu için günlerce at sırtında ilerleyen süvari alayı, İzmir’e girdikleri 9 Eylül 1922 yılında büyük bir coşkuyla karşılandılar. Fahrettin Paşa hatıratında bu olayı, “Sabah güneşinin tatlı ışıkları altında bir tablo gibi beliren güzel İzmir ve önündeki mavi suları ile Akdeniz ve bunları çevreleyen latif yeşilliklerle yüksek dağlardan terekküp eden bu tabii tabloda biraz kara noktalar körfezdeki ecnebi harp gemileri idi. Bornova’nın üstündeki tepelere çıkınca buranın büyük evlerinde ecnebi bayraklarının sallandığı görülüyor.
Sabiha Gökçen ve Fahrettin Altay
Gönderdiğim tümen komutanları bir bir yabancı komutanları esir alarak hükümete getiriyor. İzmir rıhtımından geçerken parke taşlarının çıkardığı nal sesleri, Akdeniz’in bu taşlara çarparak çıkardığı dalga sesine karışıyor. Bazı pencerelerden atılan çiçekler süvarilerimizin başına konuyor. Bir oluktan akan su gibi süvariler hükümete doğru akmaya başlıyor. Yunanlılar hükümeti kapamış ve kaçmışlar. Yüzbaşı Şeref birkaç askerle hemen balkona çıkıyor. Şanlı sancağımızı öperek direğe çekiyor ve hıçkırıklarla, “’Arkadaşlar vazifemiz bitmemiştir. Millet bizden daha çok şey bekliyor’ diyerek aşağı iniyor” şeklinde aktarıyor.
Zafer Falay
9 gün at üstündeydi
Fahrettin Altay’ın kardeşi Fikri Altay’ın torunu Zafer Falay, Fahrettin Altay’ın zafer sonrasında aile ziyaretinde konuşulanları, “Anneannemin anlattığına göre, Fahrettin Paşa, 9 Eylül zaferinden sonra, Karşıyaka’da bulunan ve eskiden İplikçioğlu Köşkü olarak anılan - ki bu ev 1919 yılında Yunanlıların işgaliyle ele geçiriliyor ve Kral Konstantin ve eşi Sophia bu evde bir süre kalıyor. İşgal bittikten sonra Atatürk’ün önüne Yunan bayrağının serildiği ve Atatürk’ün “Bayrak bir milletin şerefidir, çiğnenmez. Kaldırın” dediği ev burası- evlerine giderek zaferi ailesiyle paylaşıyor. Yanında Zühtü Işıl’da var. Ailesiyle hasret giderdikten sonra annesinden bir merhem istiyor. Atatürk’ün emri üzerine 1 Eylül’de İzmir’e doğru yola çıktığı günden beri at üstünde ilerlediğinden ve tam 9 gün boyunca hiç durmadan at sürdüğünden dolayı bacaklarında büyük yaralar çıkıyor. Bacakları kemiklerine kadar kanlar içinde sıyrılmış hale geliyor. Merhemle birlikte birkaç gün yerinden hiç kalkamadan dinlenmek zorunda kalıyor. Fahrettin Paşa işte böyle büyük bir görev adamıydı. Görevini bitirmeden o atın üstünden inmemişti” ifadeleriyle aktardı.
“Ailesini bırakmazdı”
Fahrettin Altay’ın Atatürk’ü çok sevdiğini vurgulayan Fahrettin Altay’ın torunu Hasan İnsel ise “Annemin anlattıklarına göre, dedem ailesini harbe giderken mümkün olduğunca yanında götürmeye çalışırmış. Bir gün yine harp için bir yere giderken annemle dayımı eşeğin iki küfesine koymuş. Ancak annem daha büyük olduğundan ağır gelmiş. Yerden taş toplayıp dayımın küfesine doldurup ağırlığı eşitleyerek yollarına devam etmişler. Ailesini yanından hiç ayırmak istemezmiş” dedi.
“İzmir’i karış karış bilirdi”
Fahrettin Altay’ın inanılmaz bir topoğrafya (harita) bilgisi olduğunu belirten İnsel, “İran-Afganistan sınırının çizilmesi için gönderilen görevde kazandığı 12 bin lira ile İstanbul Emirgan’da bir ev almıştı. Benim tüm çocukluğum orada geçti. İzmir’e de sürekli gidip geliyorduk. İzmir’e gelirken geçtiğimiz ara yollarda beni sürekli durdurup ‘Şurada bir köprü olması lazım bir dur bakalım, ah evet orada. Zeytin ağaçlarının yanından da bir dere akar burada savaştayken şunları yapmıştık’ minvalinde anlatımlar yapardı. İzmir’i karış karış bilirdi. Üzerinden yıllar geçmesine rağmen gittiği hiçbir yeri unutmazdı. Bana da harita üzerinden sürekli anlatırdı” diye konuştu.
Fahrettin altay ve Kardeşi Fekri Altay
Kurtuluş için mücadele eden iki kardeş
Fahrettin Altay ve kardeşi Fikri Altay, kurtuluş için oldukça çaba göstermiş iki vatanseverdi. Kardeşi Fikri Altay, sivil hayatı seçmiş ancak Yunanlılar İzmir’i işgal ettiğinde Rodos üzerinden İtalya’ya giderek Atatürk’ün emriyle ülkeye silah ve mühimmat sevkiyatına yardımcı olmuştur. Cumhuriyet’in ilanı ile de Karşıyaka’nın ilk belediye başkanı olan Fikri Altay, 7 yıl bu görevi üstlenmişti.
Hasan İnsel
“Tarihi değiştirmeye hakkım yok”
Fahrettin Altay’ın hem eski Türkçe, hem de yeni Türkçe ile yazılar yazdığını belirten Hasan İnsel, “Masasında eski büyük harita metot defterlerinden vardı. Bir gün geldiğimde o defterler masasında yoktu. ‘Dede defterlerin nerede?’ diye sorduğumda aldığım cevap beni çok üzmüştü. ‘Oğlum ben defterlere her detayı yazdım. Ancak bu kadar detay tarihi değiştirir. Benim tarihi değiştirmeye hakkım yok. O yüzden hepsini yaktım. Tarih böyle çok güzel biliniyor. Ben bu tarihi değiştiremem’ dedi” ifadelerini kullandı.