Bu yazıda, merak ettiğiniz ve belki de daha önce hiç duymadığınız bir terimi keşfetmeye hazır mısınız? Kalem şuarası; kelime dağarcığımıza sıra dışı bir renk katıyor. Ancak ne kadarını biliyoruz? Bu terim, edebiyat dünyasında önemli bir yere sahip olmasına rağmen pek bilinmeyen ve sorgulanmayan bir kavram olarak karşımıza çıkıyor. Şimdi, sorgulamak ve öğrenmek için birlikte yola çıkalım, kalem şuarasının gizemli dünyasını keşfedelim.
Kalem şuarası nedir?
Türk kültüründe, saz çalamayan ancak şiir yazabilen ozanlara "Yanamaç" denir. Osmanlı döneminde ise, hece hatta aruz ölçüleriyle şiir yazabilen ancak saz çalmayan âşıklara "Kalem şuarası" (kalem şairleri) adı verilirdi.
Çalgılar, özellikle telli çalgılar, Asya'dan Anadolu'ya kadar âşıklık geleneğinde büyük bir rol oynamıştır. Ancak, bazı önemli âşıkların saz çalmadığı bilinmektedir. Bu kişiler, saz çalmak yerine âşıklık geleneğinin diğer önemli yönlerini yerine getirirler. Geleneksel özellikleri taşıdıkları halde çalgı çalamadıkları için, bu kişilerin "âşık" olarak adlandırılıp adlandırılamayacağı konusu önemli bir tartışma konusudur. Âşığın neden çalgı çalmadığı ise ayrı bir sorundur. Bazı görüşlere göre, saz çalmadan âşık olunamaz. Örneğin, Fuad Köprülü, âşıklık geleneğinde yetişmiş olup da saz çalamayan bir âşığın olamayacağını savunmaktadır.
Kalem şuarası kimlere denir?
"Kalem şuarası", Osmanlı döneminde hece hatta aruz ölçüleriyle şiir yazabilen ancak saz çalmayan âşıklara verilen bir isimdir. Bu terim, okur yazar olan âşıkları ifade etmek için kullanılırdı. Yani, saz çalma yeteneğine sahip olmayan ancak şiir yazma konusunda yetkin olan âşıklar "kalem şuarası" olarak adlandırılırdı. Bu kişiler, âşıklık geleneğinin bir parçası olarak şiirlerini kaleme alırken, saz eşliğinde değil, yazılı olarak icra ederlerdi.