Kent konseyleri, Türkiye’de önemi giderek anlaşılmaya başlayan bir yönetim modeli.

Bu örgütler, belediye meclislerinin bir anlamda proje üreten birimleri.

Şimdi Bursa Büyükşehir belediye Başkanı olan Mustafa Bozbey’in; Nilüfer Belediye Başkanlığı döneminde uyguladığı kent konseyi modeli, Türkiye’ye örnek olmuş, diğer ilçelerden Nilüfer’e akın akın insanlar taşınarak bu modeli kendi kentlerine taşımayı hedeflemişlerdi.

Whatsapp Image 2025 02 27 At 08

Bu konseylerin önemi ve gücü, her şeyden önce bağlı bulunduğu kentin belediye başkanının onlara sağladığı imkan ve verdiği yetkilerle kaim. İzmir’de Aziz Kocaoğlu, onun döneminde Kent Konseyi Başkanlığı yapan Güman Kızıltan’a büyük destek vermişti ve bu Kent Konseyi, bunun sayesinde önemli projeler üretmişti.

Kent Konseylerine verilen önem, sadece aday olanlarla sınırlı gibi görünüyor. Belediyeler hala, bu kurumları gereğince ciddiye almadıkları gibi istenilen desteği de esirgiyor.

Sonuçta konsey seçimleri de hep tartışmalı oluyor. Tabela dernekler ve konseye sızmak isteyen illegal dernekler, seçimlere katılarak dengelerle oynuyorlar.

Sellüka Derneği Başkanı Pelin Uğur, son İzmir Konseyi seçimi sonrasında yaptığı paylaşımda bu konuya parmak bastı ve bu tarzda yapılan konsey seçimlerinin, böyle kurumları zor durumda bıraktığını savundu.

Kent konseylerinin elit isimlerden oluşması, aynı zamanda partiler üstü bir kimlikle yapılanması da çok önemli. Bu konuda önemli hamleler yapılıyor. Yeter ki, seçimlerin adil ve düzenli yapılması sağlansın. Bu da belediyelerin görevi. Belediyeler, bu kurumların kendilerine yararı dokunacağına kani olduklarında yapmaları gereken ilk iş, bu düzenlemeyi de gerçekleştirmektir.

Otomobile otomobil denmediği yıllar

Otomobil, Osmanlı’ya ilk kez Galata Rıhtımı’nın açıldığı 1895 yılında girdi. Züheyrzade Ahmet Paşa, kendi imkanlarıyla Fransa’dan getirttiği bu iptidai araçla Fenerbahçe semtinde turlarken; dönemin padişahı Sultan Abdülhamid, sinir krizleri geçiriyordu.

Zatulhareke

O yıllarda “Zatülhareke” adı verilen otomobilin, Osmanlı topraklarına girmesini yasaklayan ve bu yüzden Züheyrzade Ahmet paşa ile de papaz olan Abdülhamid, bu aracın sosyal düzeni alt üst edeceğine inanıyor ve büyük paralar ödeyerek ulaşılabilen zatülharekenin ithalatı ile hazinenin de boşalacağını savunuyordu.

O yüzden otomobil, Sultan’ın ısrarıyla ülkeye sokulmadı ve zatülhareke meraklıları, dileklerine; onun ölümünden sonra erişebildi.

Bunun adı su faturası olamaz

Su faturaları, vatandaşı giderek şaşırtıyor ve tepkisine yol açıyor.

Adı su faturası ama su için sadece 110 lira bedel biçilirken faturanın toplamı 1519 TL. İçinde ne ararsan var. Sayaç okumadan katı atık bedeline kadar. Faturada ilçe belediyelerine ayrılan pay da var.  Bu bedelin belirlenmesinde o belediyeler yetkili. Tabii maliyet hesapları çıkarılıyor ve sonuçtu ortaya korkunç bir fatura konuyor.

F B I M G 1739093983119

Ya bu düzene alışacağız ya da alışacağız.

Başka yolu yok.