Hazırlayan: İzmir Müftülüğü Vaizesi Fatma Özmen Ergen
Ayet-i Kerime
"Allah'a kulluk edin ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Anne babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yakın arkadaşa, yolcuya, ellerinizin altında bulunanlara iyi davranın. Allah kendini beğenen ve böbürlenip duran kimseyi asla sevmez." (Nisâ, 4/36)
Hadis-i Şerif
Hz. Aişe'nin (r.a.) naklettiğine göre, Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: "Cebrail bana komşu hakkını korumayı o kadar çok tavsiye etti ki komşuyu komşuya mirasçı kılacak zannettim." (Buhârî, Edeb, 28)
Dua
Rabbimiz! Bize katından rahmet gönder ve bize içinde bulunduğumuz durumdan bir çıkış yolu göster! (Kehf, 18/10)
Sohbet
Uzak mesafeler gereği darda kaldığımızda yakınlarımız yardımımıza yetişemezken, hemen yanı başımızdaki komşumuz imdadımıza koşar. Dolayısıyla komşu olmak birbirinin varlığından haberdar olmaktır. İhtiyacı olduğunda destek ve yardımı esirgememektir. Bu bazen bir selam, bazen hâl hatır soran bir kelam bazen de ihtiyacı olmasa da "Komşuda pişer bize de düşer." atasözünde olduğu gibi yaptıklarımızdan ikram etmektir. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) de "Çorba pişirdiğinde suyunu biraz fazla koy, sonra komşularına bak, uygun bir şekilde çorbandan onlara da ikram et." (Müslim, Birr, 143) buyurarak komşuya ikramda bulunmaya teşvik etmiştir.
Cenâb-ı Hak, uzak olsun yakın olsun komşularımıza iyilikle muamelede bulunmayı (Nisâ 4/36) emrederken Allah Resûlü (s.a.s.) de gerçek mümin olmanın şartlarından birinin komşuya iyi davranmak olduğunu (Tirmizî, Zühd, 2) zikretmektedir. İyilik ekseninde inşa ettiğimiz komşuluk ilişkilerimiz, dünyada huzur ve güven içinde yaşamamızı sağlayacağı gibi ahirette de kurtuluşumuza vesile olacaktır. Zira komşularımızın iyi insan olduğumuza dair şahitlik etmelerine karşın Rabbimizin de günahlarımızı bağışlayacağı buyrulmaktadır (İbn Hanbel, II, 409).
Dinimizde komşuya iyilik etmek emredilirken, tam tersi eziyet etmekten sakınılması gerektiğine işaretle Sevgili Peygamberimiz şöyle buyurmaktadır: "Allah'a ve ahiret gününe iman eden kişi, komşusuna eziyet etmesin." (Buhârî, Rikâk, 23) Yine diğer bir hadis-i şerifte Allah Resûlü (s.a.s.), "Yapacağı fenalıklardan komşusu güven içinde olmayan kimse cennete giremez." (Müslim, İman, 73) buyurarak komşuluk ilişkilerinin uhrevi sonucuna dikkat çekmiştir. Dolayısıyla komşuya karşı anlayışsız ve kötü davranışlar sergilemek komşuluk hukukunu zedelediği gibi kişinin kendisini huzursuz ve güvensiz hissetmesine sebep olacaktır. Atalarımız da "Ev alma, komşu al." sözüyle bu hakikate işaret etmişlerdir. Bazen de karşımıza çıkan kötü komşu bizim imtihan vesilemiz olabilmektedir. Çünkü insan eşi, evladı ve malıyla sınandığı gibi komşusuyla da sınanabilir. Allah Resûlü (s.a.s.), komşusuyla sınanan ve komşusunun eziyetine sabreden kişiyi, Allah'ın sevdiği üç gruptan biri olarak zikretmiştir (İbn Hanbel, V, 175).
Kimi zaman akrabalarımızdan daha fazla yüz yüze geldiğimiz komşularımızla bu yakınlığın getirdiği karşılıklı birtakım haklar ve sorumluklarımızın olması da kaçınılmazdır. Yakın komşunun hak ve hukukta önceliği vardır. Çünkü Hz. Aişe'nin, "Ey Allah'ın Resûlü iki komşum var, ikramda bulunurken hangisinden başlayayım?" diye sorması üzerine Sevgili Peygamberimiz, "Kapısı en yakın olandan." (Ebû Dâvûd, Edeb, 122-123; Buhârî, Hibe, 16) cevabını vermiştir. Yine Peygamber Efendimiz iki komşu tarafından aynı anda davet edilen kişinin, yakın olan komşusunun davetini tercih etmesini tavsiye etmiştir (Ebû Dâvûd, Et'ime, 9).
Cebrail'in (a.s) birbirine mirasçı kılacak kadar tavsiyede bulunduğu komşuluk hukuku gereği, komşularımızla mümine yakışan bir tavırla iyi geçinelim. Darda kaldıklarında yardımlarına koşarak, sevinç ve kederlerini paylaşalım. Hasta olduklarında ziyaret ederek hâl hatır soralım. "Yanı başındaki komşusu açken karnını doyuran kimse mümin değildir." (Beyhakî, es-Sünenü'l-kübrâ, X, 7) hadis-i şerifi gereğince yoksul komşumuzu gözeterek ihtiyaçlarını karşılamaya çalışalım. Hızla akan hayat şartları içerisinde komşuluk hukukunu ihmal etmemeye özen gösterelim. Komşuluk ilişkilerine riayet etmenin dini ve ahlâkî görevlerimizden olduğunu unutmayalım.
Fetva
Cenaze sahiplerinin, merasime katılanlara yemek vb. ikramlarda bulunması uygun mudur?
Bir yakınını kaybetmenin üzüntü ve sıkıntısı içinde olan cenaze sahiplerinin, taziye için gelen misafirlere yemek hazırlayıp sunması ilave bir telaş ve sıkıntıya sebep olacağından mekruh görülmüştür (İbn Âbidîn, Reddü'l-muhtâr, III, 148). Bunun yerine komşular veya yakınlarının, cenaze sahiplerine ve gelen misafirlere ikramda bulunmaları sünnettir (Tirmizî, Cenâiz, 21).
Bunun yanında cenaze sahiplerinin mezarlıkta veya evde helva, ekmek gibi şeyler dağıtmalarının dini bir dayanağı yoktur. Dini bir gereklilik olarak görmeden yapılmasında bir sakınca olmayacağı söylenebilirse de bu tür uygulamaların kısa süre sonra cenazeyle ilgili bir dini hüküm olarak algılanması tehlikesi bulunmaktadır. Dolayısıyla bu ikramların dini bir zorunluluk gibi görülerek yapılması, bid'at ve hurafe sayılır.
Not: Türkiye Diyanet Vakfı yayınlarından derlenmiştir.