İstanbul’da uzun yıllar öğretmenlik yapan, Galata Mevlevîhânesi’nde Mesnevî derslerine katılan ve derin bir tasavvufî birikime sahip olan Yaman Dede, yalnızca bir şair değil, aynı zamanda manevî dönüşümün simgelerinden biridir. Peki, Mevlevi şair Yaman Dede kimdir?
Yaman Dede kimdir?
Yaman Dede, asıl adıyla Diamandi, 1887 yılında Kayseri’nin Talas ilçesinde Rum Ortodoks bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Babası iplik tüccarı Yuvan Efendi, annesi ise Afurani Hanım’dır. Küçük yaşta ailesiyle birlikte Kastamonu’ya taşındı ve eğitimine burada Rum Ortodoks Mektebi’nde başladı. Daha sonra Kastamonu İdâdîsi’nde öğrenimini sürdürdü. Gayrimüslim öğrencilere zorunlu olmayan din derslerine gönüllü olarak katılması, onun manevî arayışının ilk işaretlerindendi.
Hayatını derinden etkileyen dönüşüm, Mevlânâ’nın Mesnevî’sinin ilk on sekiz beytiyle tanıştığında başladı. Bu beyitler onda ruhsal bir uyanışa yol açtı. Arapça ve Farsça'ya olan ilgisi, zamanla ilmî bir derinliğe dönüştü. Nasrullah Medresesi’nde aldığı eğitim sayesinde bu iki dili ileri düzeyde öğrendi. Arapçadaki yetkinliği dolayısıyla "Yamandi Molla" olarak anılmaya başlandı.
1909 yılında İstanbul Hukuk Mektebi’ne girdi ve 1913’te mezun olduktan sonra Beyoğlu Birinci Hukuk Mahkemesi’nde zabıt kâtipliği görevine atandı. Ancak onun için asıl öğrenim, Galata Mevlevîhânesi’nde başladı. Ahmed Celâleddin Dede ve Ahmed Remzi Akyürek’in Mesnevî derslerine düzenli olarak katıldı. Gayretinden etkilenen Ahmed Remzi Dede, ona "Yaman Dede" adını verdi.
Yaman Dede, yıllarca Müslüman gibi yaşasa da bunu açıklamakta tereddüt etti. Ailesinin baskısı ve sosyal çevrenin hassasiyeti sebebiyle inancını uzun süre gizledi. Gizlice oruç tuttu, İslâmî eserleri okudu, hatta kiliseye gittiğinde dualara katılmadığını bile ifade etmiştir. Bu içsel çatışma 1942 yılında son buldu. Tokat'ta bir Nakşibendî şeyhi olan Ahmed Hilmi Efendi’nin yönlendirmesiyle İslâm’ı resmen kabul etti. İhtidâsıyla birlikte "Mehmet Abdülkadir Keçeoğlu" adını aldı.
Ancak bu karar onun için kolay olmadı. Gayrimüslim eşinden ve kızından ayrılmak zorunda kaldı. Özellikle kızı Belma’ya duyduğu özlem, yazdığı mektuplarda içli bir şekilde yer aldı. Daha sonra öğretmen Hatice Hanım’la evlendi. Avukatlık yaptı, ardından öğretmenliğe yöneldi. Saint Benoit, Notre Dame gibi okullarda ve İstanbul İmam-Hatip Okulu ile Yüksek İslâm Enstitüsü’nde dersler verdi.
Yaman Dede, hem bir şair hem de derin bir mutasavvıftı. Ona göre hayat başlı başına bir şiirdi, insan ise görünmeyen dudakların ney gibi üflediği bir varlıktı. En bilinen şiiri “Dahîlek yâ Resûlellah”tır. Mevlânâ’ya duyduğu hayranlık, onun hem şiirlerinde hem de sohbetlerinde hissedilir. “Yanan Kalbe” adlı na‘tı bestelenmiş, bu eserle gönüllerde iz bırakmıştır. Müslümanlığı bir aşk hali olarak tanımlamış, bu aşkın insanı yücelteceğine inanmıştır.
1962 yılında hayata gözlerini yuman Yaman Dede, Karacaahmet Mezarlığı’na defnedildi. Ardında sadece şiirler ve mektuplar değil, aynı zamanda ruhunu arayan bir insanın hikâyesini bıraktı. Onun hayatı, inanç, sevgi, arayış ve teslimiyetin şiirsel bir ifadesi olarak Türk düşünce ve edebiyat tarihinde özel bir yer tutar.