Bankalar, nakit hacmini artırmak için yıllardır promosyon uygulaması yapıyor. Bankasından çalışan ya da emekli maaşı alana büyük paralar ödüyor. Denizbank’ın öncülüğünde başlayan bu yarışa, çekinerek de olsa; sonraları kamu bankaları da katıldı. 20 bin liraya kadar promosyon ödeyen bankalar var.
Bankaların nakdi tutma garantisi de en az iki otomatik ödeme.
Emeklilerin sıkıntısı yok. Onlar vakti geldiğinde başvurularını yapıp, promosyonlarını alabiliyorlar. Ama çalışanlarla ilgili tereddütler var. Uygulamanın yasal bir zemine oturtulmaması nedeniyle bazı işverenler, “Bankaya parayı yatıran benim” diyerek promosyonu kendileri çekiyor.
Oysa bankalar, çalışan işçiler de olsa; maaşlarının tamamını hemen çekmemeleri ve bir süre bankada tutmalarını fırsat bilerek hareket ediyor.
İşçiler ve tabii memurlar, “Parayı biz yatırmıyoruz ama bankada belli bir bakiyeyi tutan biziz” diyerek haklarını savunuyorlar.
Buna açıklık getirebilecek kurum Bankalar Birliği. Nasıl bir statü uygulanabileceğine ancak o karar verebilir. Promosyon deyip geçmeyin. Toplamı işveren için büyük para ama rakam küçük olsa da bireysel anlamda işçi ve memur için çok değerli.
Tarih tekerrürden ibaret
Kurun Gazetesi, Vakit adıyla 1874’de yayın hayatına başladı ve 1934’ten sonra da bu adı kullandı. Atatürk’ün en çok önem verdiği gazetelerden biriydi. Dikte ettiği pek çok konuyu, gazetenin sahibi Asım Uz adıyla yayınlatan Gazi, özellikle ömrünün son yıllarında Hatay’ı çok önemsemiş, bu ilin Türk topraklarına katılması için gazetenin gücünü azami ölçüde kullanmıştı.
14 Kasım 1937 yılında Kurun Gazetesi, Hatay’la ilgili çok önemli bir konuyu manşetine taşıdı. Fransızlar, Arap çöllerinden topladıkları insanları Hatay’a taşıyor ve muhtemel bir referandumda ellerini güçlendirmek için çabalıyorlardı. Gazetenin o günkü sayısının manşeti, Atatürk’ün talebi ve takibiyle düzenlendi. Teyakkuz halinde olmak, muhtemel başka entrikalara karşı Hatay’ı savunmak en büyük dileğiydi Büyük Kurtarıcı’nın.
O yıllarda yaşananların, bugün yaşananlarla bir benzerliği var mı, tarih tekerrür mü ediyor diye düşünüyor insan.
Düşününce de keyfi kaçıyor.
Dip not: TDK kayıtlarına baktım. Kurun, “Yalak” anlamına geliyormuş. Vardır bir nedeni.
Üretememek üzerine
Çok değil 40 yıl önce Türkiye, tarımda kendi kendine yeten 7 ülkeden biriydi.
Bugün öyle değil. Üretmiyoruz, üretemiyoruz. Sadece ithal ediyoruz. Devlet Planlama Teşkilatı kapatılınca dengemizi kaybettik. En çok buğday üretiyor, ama en çok da buğday ithal ediyoruz. Mobilya, altın işlemesi, çimento, fındık, kiraz, incir üretiminde öncü durumdayız. Ama yetmiyor.
Bu konuda toplumdan yakınmalar gelince suçu Amerika’ya, AB’ye yüklemenin anlamı yok.
Devlet, Planlama Teşkilatı’nı yeniden hayata geçirmeli ve onun planlamaları çerçevesinde bir üretim politikası gerçekleştirmelidir.
Üretimsizlik kaderimiz gibi kabul edildikçe daha da batacağımız kaçınılmaz görünüyor.
İBRAHİM ORMANCI
Eskiden emekli olunca ikramiye ile bir ev alıyorlardı. Şimdi bir ev kiralayıp taşınamıyorlar!
***
Mustafa Kemal Atatürk'ün çok da güzel dediği gibi, beni de Türk hekimlerine emanet ediniz. MHRS'den sıra alababilirsem eğer!
Televizyonda temizlik sopasıyla Suriye haritasının önünde bir Ortadoğu uzmanını gördüm ya sonunda. Bir yaşıma daha girdim. Getirin pastayı. Mumları üfleyeyim!
***
Üsküdar'dan Hale, Jale ve Lale. Torpille işe girdi bütün sülale!