Sabır taşı
Yeliz Ünal
“Korkularından kaçmak” aslında hiç yapmadığım şeydir. Hayatım boyunca korkularımın üzerine gittim. Bana öğretilen buydu. Ünlü düşünürlerin, aile büyüklerimin, okuduğum kitapların hepsi bana korkularımın üzerine gitmeyi söylemişlerdi. Ancak geçen hafta sonu korkularımdan kaçtım. Yüzleşmek istemedim. Uzun yıllardır yüzleştiğim ancak değiştiremediğim gerçekler ile tekrar yüzleşmek istemedim. Sabır taşım çatlamıştı. Evet kaçtım! Bunu ben yaptım… “Yiğitliğin onda dokuzu kaçmaktır” diyen de bizim atalarımız değil mi? Bu sefer onları dinledim. Alışılagelmiş olanın dışına çıkıp yüzleşmek yerine görmemezlikten gelmeyi, yokmuş gibi yapmayı seçtim. Sonuç mu? Acaba yanlış mı yaptım diye sordum kendime. Sonra dedim ki; “Aman boş ver olacak olan olur.“ Pişman mıyım? Hayır!
Siz ne yapardınız? Değiştiremeyeceğiniz gerçekler için kaç kere giderdiniz korkularınızın üzerine. Sabır taşınız nerede çatlardı mesela? Nereden sonra pes edip, beyaz havlu sallardınız?
“Sabır Taşı”nın hikâyesini biliyor musunuz? Bir rivayete göre dergâhta eğitim alan öğrencileri hocaları zorladıkça zorlaşmış ki en iyisi olabilsinler. Dergâhta eğitim alan öğrencinin pes ettiği yerde “sabır taşı çatladı” derlermiş.
Diğer bir rivayet ise “Bin bir gece masalları”nda geçiyor. Defalarca rüyasında gördüğü saraya, uykuda olduğu sırada bir kuş tarafından götürülen, iyi niyetli ve güzel bir kızın başından geçenleri anlatan masalda kız çektiği acıları taşa anlatınca taş yarılıp ikiye ayrılır. Bu masalda da, her masalda olduğu gibi sonunda iyiler kazanıyor. Keşke gerçek hayat ta masallar gibi olsa.
Bazı masallar var ki, bir zamanlar can kulağıyla dinlemiş olanı bir ömür boyu takip ediyor. Sabır Taşı masalı dinleyicisine duygularını ve düşüncelerini denetlemesi gerektiğini öğreten, sabreden insanların ve çektikleri çilelerin neticesinin olgunluk ve erdem olduğunu gösteren önemli bir masal.
Uzun ve yorucu bir süre sonunda az sosyalleşmek için nazik bir daveti değerlendirip tiyatroya gittim.
İzmir Devlet Tiyatrosu Bornova Bozkurt Kuruç Sahnesi’nde sergilenen oyun bana “Sabır taşını” hatırlattı. Aristophanes tarafından yazılan ve kocaları/erkekleri sürekli savaşta olduğu için sabır taşları çatlayarak barış isteyen kadınların konu alındığı “Lysıstrata” oyununda kadınların barışı sağlamak için dişiliğini kullanması beni ziyadesiyle rahatsız etti. Antik Yunan’da da olsa günümüzde de olsa kadının tek silahının dişilik olarak gösterilmesi tarafımca kabul edilebilecek bir şey değil. Oyun içerisinde kadınlar barışı sağlayabilmek için kendilerini soyutluyorlardı. İçerik olarak bir nevi izlediğimiz “Şalvar Davası” filmine benziyor. Dedim ya mantık bana ters olsa da, kadının tek silahının cinsellik olduğunun düşünülmesi fikri bana çok ters gelse de sabır taşı çatladığı yerde çözüm üretmeye çalışan kadınlar sonuçta istedikleri barışı sağlıyorlar. Oyunun konusunu beğenmesem de Fatih Özyiğit, Çağatay Özçelik, Işın Karakan Yıldız oyunculukları ile sahnede devleştiler. Oyunun konusu için değil ama oyuncu için izlenebilecek bir tiyatro oyunu.
Yaşadığım, okuduğum, dinlediğim her şeyden bir şey öğrenmeyi severim. Yapacağınız hayati derecede önemli bir tercihin kararı bazen bir masal içine bazen de ve bir tiyatro oyununun sahne tozuna saklanmış olabilir.
Kim bilir belki kulağınıza korkularınızla yüzleşmeyi, belki de korkularınızdan kaçmayı fısıldarlar.
Yorumlar