Evrim deyince çoğumuzun aklına yüz binlerce, hatta milyonlarca yıllık süreçler gelir. Dinozorlar, mağara adamları, fosiller... Bunları düşündüğümüzde evrim, bize hep uzak, hep yavaş ve hep biraz "geçmiş" gelir. Ama gerçek hiç de böyle değil. Evrim tam burada, tam şimdi, hatta belki de evinizin kapısının önünde gerçekleşiyor.
Şehir hayatının karmaşası ve hızlı dönüşümü sadece insanları değil, diğer canlıları da şaşırtıcı biçimde etkiliyor. Kendi mahallemizde yaşayan kuşları düşünelim mesela; hiç fark ettiniz mi, bazı kuş türleri şehirlerde hayatta kalabilmek için daha yüksek sesle ve daha erken saatte şarkı söylüyorlar? Çünkü şehrin gürültüsü içinde kendilerini duyurabilmek için başka çareleri yok. İşte size hızlı ve şehir içi evrimin küçük bir örneği.
Bir başka örnek ise sokak hayvanlarının zekâsı ve adaptasyon gücü. Kediler ve köpekler, şehirde hayatta kalabilmek için inanılmaz beceriler geliştirdiler. Trafikte karşıdan karşıya geçerken araçları takip eden, ışıkları gözlemleyen sokak köpeklerini görmüşsünüzdür. Bu davranış biçimleri, hayvanların nesilden nesile aktardıkları öğrenme süreçleriyle hızla şekilleniyor.
Peki, insanlar bu hızlı evrimleşmenin neresinde? İşte bu noktada düşünmeye değer bir konu var: teknoloji ve yaşam tarzımız bizi evrimsel açıdan nasıl etkiliyor olabilir? Telefonlarımız, bilgisayarlarımız, masa başı işlerimiz bizi bedensel olarak nasıl şekillendirecek? Belki ileride çok daha az hareket eden, farklı omurga yapılarına sahip bireyler göreceğiz. Belki gözlerimiz sürekli ekran ışığına maruz kalmaya daha dayanıklı hale gelecek. Evrimin hızına bakılırsa, bunların gerçekleşmesi pek de uzak ihtimaller değil.
Üstelik evrim sadece biyolojik anlamda değil, sosyal ve kültürel boyutlarda da hızlıca gerçekleşiyor. Dillerin dönüşümü, şehir yaşamının yarattığı yeni kelimeler ve sosyal medya kültürünün getirdiği iletişim biçimleri, kültürel evrimin günümüzde nasıl hızlandığını gösteriyor. Her gün yeni kelimeler öğreniyor, yeni davranış biçimleri geliştiriyor ve değişen sosyal kurallara ayak uyduruyoruz. Kısa süre önce var olmayan kavramlar, şimdi günlük hayatımızın vazgeçilmez parçası haline geldi bile.
Doğanın kendi başına adapte olma gücünü de göz ardı etmemek lazım. Örneğin şehirlerin beton yüzeyleri arasında yaşamaya başlayan bazı bitki türleri, dar ve zorlu şartlarda hayatta kalabilmek için yeni stratejiler geliştiriyor. Kaldırımlarda gördüğümüz o minik otlar, betonun çatlaklarında hayat buluyor ve bu zorlu ortamda hayatta kalmanın yollarını nesilden nesile aktarıyor. Böylece biz farkında olmadan şehirlerin içinde minyatür ekosistemler oluşuyor.
Evrim sanıldığından çok daha canlı, güncel ve hayatın içinden bir süreç. Şehirler evrim için müthiş birer laboratuvar hâline gelmiş durumda ve bizler bu değişimin bizzat içindeyiz. O yüzden, yarın dışarı çıkarken çevrenize biraz daha dikkatli bakmayı unutmayın.