Hazırlayan: İzmir Müftülüğü Vaizesi Fatma Özmen Ergen

Ayet-i Kerime

"Ey iman edenler! Fasık (açıkça günah işleyen) bir kimse size bir haber getirdiğinde doğruluğunu araştırın ki, bilmeden birilerine zarar verip de sonra yaptığınıza pişman olmayasınız!" (Hucurât, 49/6)

Hadis-i Şerif

Hafs b. Âsım'dan (r.a.) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: "Her duyduğunu anlatması, kişiye yalan olarak yeter." (Müslim, Mukaddime, 5)

Dua

Allah’ım! Kulağımın kötülüğünden, gözümün kötülüğünden, dilimin kötülüğünden, kalbimin kötülüğünden Sana sığınırım. (Ebû Dâvûd, Vitir, 32)

Sohbet

Sosyal medyanın toplumsal hayata dair yansımaları görülse de, aileyi ve özel yaşamı derinden etkilediği inkar edilemez bir gerçektir. Sosyal medyada paylaşarak beğenilmek, dikkate alınarak izlenilmek amaçlanmaktadır. Sosyal medya paylaşımlarının hemen hemen hepsi bir bakıma bireylerin yaşamlarından kesitler içermekte, mahremiyet sınırları ihlal edilmektedir. Sosyal medya ile mahremiyet algısı büyük bir değişime uğramıştır.

Bugün artık akıllı telefonların, tabletlerin yetişkinler ve çocuklar için neredeyse bağımlılık oluşturduğuna hepimiz şahidiz. Bu bağımlılık doğru düşünmeyi, sınırları gözetmeyi, hakların korunmasını engeller seviyeye gelerek aileyi ve aile bireylerini tehdit etmektedir. 

Kendi olmaktan uzaklaşan bireyler, sanal kimlikler ile yalan üzerine dayalı bir dünya oluşturarak başkalarını kandırdığı gibi, bir müddet sonra kendi gerçekliğinden uzaklaşmaktadır.
Sanal kimliğiyle yaptığı yanlışların faturasını maalesef gerçek kimliği ile ödemek zorunda kalır. Küçük yalanlar ve anlık hazlar aile saadetinin yıkılmasına, iş hayatının zarar görmesine, kişilik onurunu zedelenmesine sebep olabilmektedir. Korunması gereken mahremiyet sınırlarının sanal dünyada da geçerli olduğu unutulmamalıdır.

Anne babalar çocuklarının fotoğraflarını tamamen temiz niyetlerle paylaşırken, şer odakları kötü niyetlerine malzeme olarak kullanabilmekte, yabancılarla konuşmasını yasakladığımız çocuklarımız saatlerce kendi odalarının kapılarını başkalarına açabilmektedir. Maalesef sosyal medya bir teşhir, reklam, riya ve gösteriş aracı işlevi üstlenmektedir. Bu işlevin altında, insanın "kendini beğenme ve beğendirme" özelliği yatarken, diğer taraftan "gözetleme ve bitmek bilmeyen merak"ı vardır. Perdesiz bir evde oturamayan insanın evin her tarafını paylaşması başka türlü nasıl izah edilebilir ki.

Bütün bu olan biten aslında o kadar hızlı gerçekleşmekteydi ki, insan şöyle bir an durup geriye bakabilseydi, başkalarının hayatına ne denli etkiler bıraktığını, olumsuz yorumların derin travmalar oluşturduğunu, sırların perdesinin kalktığını, mahremiyet değerinin yok sayıldığını görebilecekti.

İşte tam da burada, Müslümana doğru sözlü olmanın ve söyleyip aktardığı her şeyin doğruluğunu araştırmanın emrolunduğunu hatırlamak, yerinde olacaktır. Bir haberi araştırmadan, o haberin doğruluğunu kesinleştirmeden, her duyduğunu anlatmak yalana düşmek için yeterlidir. Sosyal medyada ortam sanal olsa da bilgi aktarımı, içerik paylaşımı, sosyal etkileşim gerçektir. Burada görülen bir haberi paylaşıp yalanı yayma tehlikesiyle karşı karşıya kalınabilir. Rabbimiz "Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve gönül, bunların hepsi ondan sorumludur." (İsrâ, 17 /36) buyurmaktadır.

Aynı zamanda sosyal medya kullanımı, bir bağımlılık tehlikesi ve tehdidiyle karşı karşıya bıraktığı bireyin gününden, gecesinden kısacası ömründen nice kıymetli zamanları da çalmaktadır. "Ömrünü nerede tükettin?" sorusuyla hesaba çekileceğini bilen Müslüman sanal alemde zaman öldüremeyecektir.

Bize düşen, iki oluklu bir nehir olarak tarif edebileceğimiz sanal dünyanın bir oluğu ile iyilik örneklerini çoğaltarak hayrı büyütmek, diğer oluğunun ise gözlerimizi, gönüllerimizi, zihinlerimizi, evlerimizi kirletmesine izin vermemektir. Gerçek hayat sosyal medyaya hapsedilemeyecek kadar büyük, sosyal medya da dünya ve ahiret hesabı verilecek bir gerçektir.

Fetva

İnternetten program, yazılım, kitap, müzik vb. indirmek ve bunları kullanmak helal midir?

Başkasının emeğini gasp anlamına gelecek her iş, tutum ve davranış, kul hakkı sorumluluğunu gerektirir. Bu sorumluluk ise, söz konusu hak sahibine iade edilmedikçe veya helallik alınmadıkça ortadan kalkmaz. İslam emeğe büyük değer verir, haksız kazanca karşı çıkar. Kur'an-ı Kerim'de, "İnsan için ancak çalıştığı vardır." (Necm, 53/39) buyurulur. Hz. Peygamber de (s.a.s.) emeğin hakkının verilmesini değişik hadisleriyle ifade etmişlerdir. Bunlardan birinde "Hiçbir kimse, elinin emeği ile kazandığını yemekten daha hayırlı bir kazanç yememiştir. Allah'ın Peygamberi Dâvûd da kendi elinin emeğini yerdi." (Buhârî, Büyû', 15) buyurmuşlardır.

Teknolojinin geliştiği, insan emeğinin çok değişik şekil ve ortamlarda tezahür ettiği günümüzde, aynı ölçüde hak ve emek ihlalleri söz konusu olmaktadır. Bu hak ihlalleri elektronik dünyada ve bilgisayar dünyasında da yaşanmaktadır. Bu tür haksız davranışlar sadece bireylerin hakkını gasp etmiş olmamakta, aynı zamanda, o alanlarda emek harcayan insanların yeni ürünler üretme konusundaki şevkini kırmakta, bu da geniş anlamda kamu hakkı ihlaline dönüşmektedir.

Bu sebeple birer emek mahsulü olarak internet ortamına geçirilmiş olan her türlü program, yazılım, kitap, müzik vb. ürünleri ilgililerin izni olmadan elde edip kullanmak caiz değildir.

Not: Diyanet İşleri Başkanlığı yayınlarından derlenmiştir.

Kaynak: Bülten