Günümüzde tasavvufa olan ilgi artarken, “Tasavvufun gayesi nedir?” sorusu da zihinleri meşgul etmeye devam ediyor. Kimileri için mistik tecrübelerin kapısını aralayan bir alan olan tasavvuf, aslında çok daha derin bir anlam barındırıyor.

Tasavvufun Gayesi Nedir?

Tasavvuf, zahiri ibadetlerin ötesine geçerek insanın iç dünyasını arındırmayı, kalbi saflaştırmayı ve üstün bir ahlaka ulaşmayı hedefleyen derin bir manevi yolculuktur. Bu yolculuğun asıl gayesi; nefsin kötü arzularından sıyrılmak, Allah’a samimiyetle yönelmek ve Hz. Peygamber’in (s.a.v.) sünnetine tam anlamıyla uyarak yaşamakla mümkündür.

Keşifler ve Olağanüstü Haller Amaç Değildir

Tasavvuf, halk arasında sıkça konuşulan keramet, keşif, olağanüstü haller ya da rüyalarla sınırlı ve onlara endeksli bir anlayış değildir. Bu tür haller zaman zaman Allah Teâlâ’nın bazı kullarına lütfettiği sıradışı tecelliler olsa da, tasavvufun nihai hedefi bunlar değildir. Zira bu tür olaylar, kişinin Allah katındaki derecesini mutlak şekilde göstermez ve dini ölçütlerle değerlendirilmez.

Şeyh et-Tehânevî bu konuda şöyle der:

“Keşifler, olağanüstü durumlar, rüyalar ve benzeri halleri tasavvufun gayesi olarak görmek hatadır. Zira bunlar dini birer ölçü değildir; ne kişinin Allah’a yakınlığını kanıtlar ne de takvasının bir göstergesidir.”

Hatta bu gibi olağanüstü durumlar, inancı olmayan kimseler ya da günahkârlar tarafından da, birtakım teknikler ve pratiklerle gösterilebilir. Bu yüzden bunlara aldanmak, tasavvufi bir yanılgıdır.

Hakiki Gaye: Ahlak ve Nefis Terbiyesi

Tasavvufun asıl amacı, güzel ahlakla donanmak, nefsin arzularından uzaklaşmak ve ilahi rızayı kazanmaktır. Bu yolda ilerlemek isteyen kişi, İslam’ın emirlerine tam bir bağlılıkla sarılmalı, hayatını Sünnet-i Seniyye’ye göre şekillendirmelidir. Böyle bir istikamet üzere olunduğunda, Allah Teâlâ kişinin gönlünü ferasetle, kalbini hikmetle donatabilir. Fakat bu durum, ancak bir lütuf olarak değerlendirilir, gaye olarak değil.

İmam Gazâlî’nin tasavvufu veciz bir şekilde ifade ettiği şu söz, konunun özünü verir:

“Şeriat, billur bir vazo gibidir; hakikat, onun içindeki bal; tarikat ise bu balı yemenin yoludur.”

Yani tasavvuf, İslam’ın zahirî hükümlerini (şeriat) içselleştirerek, bu hükümlerle varılmak istenen manevî derinliğe (hakikat) ulaşma sürecidir. Bu sürecin yolu ise tarikat, yani nefsi terbiye ve ruhu arındırma disiplinidir.

Kaynak: Haber Merkezi