Ekonomik ve sosyal koşullarla ciddi zorluklarla karşılaşan İzmirliler, gıdaya erişim konusunda giderek artan bir endişe taşıyor. Gelir düzeyindeki düşüklük ve ekonomik kazançlarla mücadele eden bireyler, yaşam standartlarını sürdürmek için temel harcamalarını kısmak zorunda kalıyor. Ekonomik zorlukların altında kalan insanlar sağlıklı gıdayı değil, kötü gıdaya bile ulaşmakta sıkıntı yaşıyorlar. Bir Arada Yaşarız Eğitim ve Toplumsal Araştırmalar Vakfı (BAYETAV) İzmir’de yaşayanların memnuniyetini, ekonomik durumlarını ve gıdaya erişimle ilgili yaşadıkları sorunlarının ele alındığı İzmir Barometresi araştırmasını yayımladı. Araştırmaya katılanların her 10 kişiden 3’ü gıdaya erişim konusunda endişe yaşadığını belirtti. 

Neredeyse 4 kişiden 1’i

Ankette sıklıkla gıdaya erişim sorunu yaşayanların oranı ise yüzde 23 ile oldukça dikkat çekti. Araştırmaya katılanların yüzde 80’inden fazlası, Türkiye ekonomisinin mevcut durumunu ‘kötü’ olarak değerlendirdi. Ayrıca yüzde 60’ı ekonominin daha da kötüye gideceğini düşünüyor. Katılımcıların yüzde 40’ı, kendi hanesinin ekonomik durumunun önümüzdeki 5 yıl içinde daha kötü olacağına inanırken her 10 kişiden 3’ü ise mevcut durumun değişmeyeceğini, sadece korunacağını ifade etti. İzmir’deki yoksulluk ya da yoksulluk riskiyle başa çıkmaya çalışanlar, tasarruf yapacakları ilk üç alan olarak sağlıklı, nitelikli gıda, sosyalleşme ve tatil ile kültürel aktiviteler olduğunu belirtti. Yurttaşların ‘kısamadıkları’ harcamalar arasında ise kira, fatura, ulaşım gibi zorunlu giderler ve çocuklarının eğitim giderleri oldu.

Hüsnü Erkan 1

‘Yoksulluk arttı’

Türkiye’de ekonominin işleyişine bakıldığında daha da kötüye gideceğini belirten Ekonomist Prof. Dr. Hüsnü Erkan, “Vatandaşın alım gücünün özellikle tüketici kitlenin zorunlu gıdalara ulaşmak durumunda olan kitlenin yoksullaşmasından dolayı bir gıdaya erişim sıkıntısı olduğunu düşünüyorum. Parayı verirsen gıdaya her yerde ulaşırsın ama para olmayınca insanlar akşam pazarlarına hatta pazar tezgahları toplanıp gittikten sonra etrafta bırakılan ürünlere yöneliyor. Bu yoksullaşmanın getirdiği bir sonuç” dedi. Asıl sorunun ekonomik gücü olmayıp ne bulursa hatta pazarda daha ucuzunu arama sıkıntısı yaşayan vatandaşın da gıdaya erişim sıkıntısının çok daha büyük olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Erkan, döküntü ve artıkların toplanmasının normal hale geldiğini vurguladı. 

‘İlaçlı da yiyoruz’

Türkiye'deki diğer bir sorunun da sağlıksız, pestisit kalıntısı veya kimyasallarla hazırlanan ürünler olduğunu sözlerine ekleyen Erkan, “Üreticinin yanlış veya fazla ilaç kullanımı nedenleriyle yurt dışına giden ürünlerin çoğu geri dönüyor. Dönen ürünleri de iç pazara veriyorlar. İç pazarda da vatandaş yine kalitesiz ürün almak zorunda kalıyor. Üstelik de pahalı şekilde almak zorunda kalıyor. Yani bu anlamlarda sağlıklı gıdaya erişim sıkıntısı da var. Ayrıca aynı ürünü çok daha ucuza satan fakat içinde diğerine göre onlarca kimyasal bulunduran gıda ürünleri de parasızlık nedeniyle tercih edilmek zorunda kalıyor” ifadelerini kullandı. 

Nesibe Gençer-2

‘İnşaatta bekçilik yapıyor’

Asgari ücretin yani ‘sefalet ücreti’nin ülkemizde her çalışanın aldığı ücret haline geldiğini aktaran İşsizlik ve Pahalılıkla Savaş Derneği Başkanı Nesibe Gencer ise şunları söyledi: “Toplu iş sözleşmesi ile iyi bir ücret aldıklarına ikna olan işçilerimiz, durmak, bitmek eğiliminde hiç olmayacak enflasyon yangını karşısında eriyen maaşlarından dolayı, gelecekten mutlu değil. Emekli maaşı açlık sınırının yarısında iken, asgari ücretliler daha mart ayından beri açlık sınırının altında kalarak insanca yaşaması mümkün değil. Okula giden her 3-4 çocuktan birinin okula aç gittiği de bir gerçek. İşçi sınıfının neredeyse yüzde 70’i asgari ücret ile hayatını devam ettirirken, emekli torunlarına değil harçlık vermeyi, kimseye muhtaç olmamak için geceleri inşaat bekçiliği yaparak beslenme, barınma, ısınma, ulaşım gibi ihtiyaçlarını gidermeye çalışıyor.” 

Kaynak: Filiz Erol