Hazırlayan: İzmir Müftülüğü Vaizesi Fatma Özmen Ergen

Ayet-i Kerime

"O, sizi önce topraktan, sonra az bir sudan (meniden), sonra alaka'dan yaratan, sonra sizi (ana rahminden) çocuk olarak çıkaran, sonra olgunluk çağına ulaşmanız, sonra da ihtiyarlamanız için sizi yaşatandır. İçinizden önceden ölenler de vardır. Allah bunları, belli bir zamana erişmeniz ve düşünüp akıl erdirmeniz için yapar." (Mü'min, 40/67)

Hadis-i Şerif

Enes b. Mâlik'in (r.a.) rivayet ettiğine göre, Resûlullah (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: "Bir genç, ihtiyar bir kimseye yaşından dolayı hürmet ederse, Allah da ona yaşlılığında kendisine hürmet edecek birisini hazırlar." (Tirmizî, Birr,75)

Dua

“Ey Rabbim! Beni ve soyumdan gelecekleri namazını dosdoğru kılanlardan eyle! 
Ey Rabbimiz! Duamı kabul et! 
Ey Rabbimiz! Herkesin hesaba çekileceği günde beni, ana-babamı ve müminleri bağışla.”
(İbrahîm, 40-41)

Sohbet

Yaşlılık, yaşanmışlığın ve yılların getirdiği birikim ve tecrübeyle hayata geniş açıdan bakmaktır. Onlar, zorlu hayat yolculuğunun sonunda adeta kök salan bir çınar gibidirler. Gençler, bu çınarın gölgesinde dinlenerek onun tecrübelerinden faydalandığında yürüyeceği yolu daha iyi tayin edebilecektir. Zira onlar geçmişten geleceğe kurulan bir köprüdürler. İçinde yaşadıkları toplumun, inancını, örfünü, gelenek ve göreneğini genç kuşağa aktarmada yaşayan birer hazinedirler. Gençler, bu tecrübenin rehberliğinde yol alırken onlara gösterdikleri hürmetle kendi yaşlılık dönemlerini hazırladıklarını da bilmelidirler (Tirmizî, Birr, 75). Peygamber Efendimizin (s.a.s.), "Saçı sakalı ağarmış yaşlı bir Müslümana saygı göstermek, Allah'a duyulan saygıdandır." (Ebu Dâvûd, Edeb, 20) buyruğu üzere, onlara saygı göstermenin Yaradan'a saygı gereği olduğu bilinciyle hareket etmelidirler.

İnsan fıtratı gereği çevresiyle devamlı irtibat halinde olmak ve sosyalleşmek ister. Yaşlılık evresi bir nevi insanın ilk hali olan çocukluk dönemi gibidir. Dolayısıyla onlarda çocuklar gibi ilgiye, sevgiye ve şefkate her zamankinden daha çok ihtiyaç hissederler. Özellikle evlatları tarafından önemsenmeyi, ziyaret edilmeyi arzu ederler. Aranmak, hatırlanmak ya da alınan ufacık bir hediye onlara değerli ve yalnız olmadıklarını hissettirir. Zira onların asıl belini büken, ihtiyarlıktan ziyade ihmal edildikleri duygusuna kapılmalarıdır. Özellikle eşlerini kaybetmiş, yaşlı kimseleri yahut da çocuklarından uzak kalmış anne-babaları ziyaret etmek onları hayata bağlayacak, yalnızlığın sebep olacağı sıkıntılardan uzaklaştıracaktır. 

Yaşlılarımız, içerisinde yaşadıkları ev halkı ve toplum tarafından yük olarak görülmemelidirler. Bilakis bulundukları ortam için zahmet değil rahmet ve bereket kaynağı olduklarını işaret eden Peygamber Efendimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: "Beli bükülmüş ihtiyarlar, süt emen bebekler ve otlayan hayvanlar olmasa idi, üzerinize azap yağardı." (Taberânî, el-Mu'cemü'l-kebîr, XXII, 309) Yine Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.), güçsüz, zayıf ve bakıma muhtaç kimseleri yalnızlığa terk etmeyerek ihtiyaçlarını karşılayanların, bu sayede yardım göreceklerini ve rızıklandırılacaklarını ifade etmiştir. (Tirmizî, Cihâd, 21/24)

Evlerimizin bereket kaynağı olan büyüklerimize göstereceğimiz hürmet ve ilgi ömürlerinin son demlerinde onlara huzur iklimini yaşatacağı gibi, bizim için de hayır dualarını almamıza vesile olacaktır. Hayata dair nice tecrübeler edinen ve hikmetle yoğrulan ulu çınarlarımızı yalnızlığa terk etmeyelim. Onları toplumdan dışlayarak işe yaramaz duygusuna kapılmalarına izin vermeden çocuklarımızla, gençlerimizle buluşturarak gelecek nesle birikimlerini aktarmalarını sağlayalım. Evlatlarımızın bakım ve terbiyesinde onların desteğini alalım. Büyük olmanın keyfini, torun sahibi olmanın sevincini ve onurunu onlardan esirgemeyelim. Yaşlılarımıza hürmetin ömrümüze bereket katacağı bilinciyle hareket ederek, büyüklerimizin hayır dualarını almaya gayret edelim.

Fetva

Bir kimse hayatta iken mülkünü bir hayır kurumuna bağışlasa, ölümünden sonra çocukları bu bağışı iptal ettirebilirler mi?

Mal sahibi malında dilediği gibi tasarruf yetkisine sahiptir. Karşılık şart koşulmaksızın bir malın hayatta iken başkasına temlik edilmesine "hibe" denir. Hibe iki taraflı bir akit olup, tarafların irade beyanı ile kurulur, hibe edilen malın teslim-tesellümü ile tamamlanır. Hibenin geçerli olması için, bağışlama anında akit konusu malın mevcut olması, malum ve belirli bulunması, bağışlayana ait olması ve tarafların rızalarının bulunması şarttır (İbn Rüşd, Bidâyetü'l-müctehid, II, 313-31; Mergınânî, el-Hidâye, III, 251).

Usulüne uygun olarak yapılan ve kabz ile tamamlanan hibe akdinden dönmek kural olarak caiz değildir. Hz. Peygamber (s.a.s.) bunu kınamıştır (Buhârî, Hibe, 14). Ancak Hanefîler hibeyi kabul eden kişinin rızası veya hâkim kararı ile hibeden dönülebileceğini kabul etmişlerdir (Mergınânî, el-Hidâye, III, 256).

Buna göre anne hayatta iken yapmış olduğu hibeden geri dönme hakkına sahiptir. Ama onun ölümünden sonra çocuklarının bu hibeyi iptal etme hakları yoktur.

Not: Türkiye Diyanet Vakfı yayınlarından derlenmiştir.

Kaynak: Bülten