Zulüm (Zulm/ Arapça kökenli) TDK sözlük anlamına göre; Güçlü bir kimsenin yasaya veya vicdana aykırı olarak başkasını uğrattığı kötü durum, kaygı, eziyet, cefa olarak açıklanır. İnsan yaradılışı sonrası kendisine bahşedilen hür iradesini kullanırken nefsine uyarak, önce kendine sonra diğer yaratılanlara (insan, hayvan, doğa) bilerek ya da gayri ihtiyari zulüm eder ve hayatı hem kendisine hem de etrafındakilere zorlaştırır. İslam inancının anayasası, insanlara doğru yolu gösteren Kur’an-ı Kerim’de 3 başlık altında anlatılan zulümden uzak duran insanların, imtihan dünyasındaki yaşantıları rahatlık içinde geçeceği gibi, şüphesiz ahiret hayatlarının da aydınlık olacağı aşikardır. Yaradanı ve yaradılış gayesini unutan, yaradan Allah cc ortak koşan ölümlülere; Lokman Suresi 13. ayetinde “Yavrucuğum! Allah’a ortak koşma, çünkü Allah’a ortak koşmak elbette büyük bir zulümdür.” hatırlatması sonrasında, Nisa süresi 116. ayetinde; “Şüphesiz Allah, kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışında dilediğini bağışlar. Allah’a ortak koşan muhakkak ki, derin bir sapıklığa düşmüştür.” bağışlanmayacaklarını bildirir. Sadece bu iki ayetle özetlenen ve “evren büyük patlamayla oldu hayat suda başladı insan maymundan geldi” safsatalarıyla Allah cc inkara ya da başka ilah olduğuna ve onlara taparak şirk yanılgısına düşenleri nasıl bir sonun beklediğini hayal bile edemeyiz. Zulüm diğer bir şekli, Allah cc yaratılanların en şereflisi olan, kâinatta kendisinden başka olan her şeyi hizmetine sunduğu insana, yaradılışının ilk anından itibaren, İslam inancı üzerine göndermiş olduğu çeşitli kitaplar ve peygamberlerle, emir ve yasaklarla nasıl bir hayat sürmeleri gerektiği anlatılmış olmasına rağmen, Dünya hayatının cazibesine kapılıp, şeytanlaşan nefisle, emir ve yasaklara karşı gelerek işledikleri günahlarla nefislerine yaptıkları zulümdür. Allah cc aziz kıldığı insan yaptıklarıyla bir anda zelil (küçük ve aşağı görülen, aşağılanan, horlanan) olur. Şeytanlaşan nefisleri sonrası, gönüllerinde oluşan kir ve lekenin tek temizleyicisi, canı gönülden yapılan tövbe ile mümkün olacağını, Allah cc Bakara Suresi 160. ayetinde mealen “Ancak tövbe edip durumlarını düzeltenler ve gerçeği açıkça ortaya koyanlar başkadır. Zira ben onların tövbelerini kabul ederim. Ben tövbeyi çokça kabul eden ve çokça esirgeyenim” ve Peygamberimiz (SAV) bizlere, “Günahından tövbe eden kimse, günahsız kimse gibidir” hadisiyle bildiriyor. Kur’an-ı Kerim’de anlatılan bir başka zulüm, insanların başkalarına karşı yaptıkları haksızlık sonrası oluşan zulümdür. İnsanlığın yaradılışından itibaren, Müslüman, Müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu yardımsız bırakmaz ve onu hor görmez, “Müslüman, dilinden ve elinden insanların zarar görmediği kimsedir. Muhacir ise, Allah’ın yasakladığı şeylerden uzak duran kimsedir.” (SAV) hadislerinde bahsedilenin 180 derece tersine hareket eden insanlar, insanların onur ve haysiyetlerini ayaklar altına alan en büyük zulmü işlemiş olurlar. Günümüz dünyasında sömürgeci kapitalist, emperyalist ülkelerin, sözüm ona demokrasiyle idare edilen ülkelerin yanı sıra, üçüncü dünya ülkeleri ve diktatörlükle yönetilen yerlerdeki insanlara, o ülkede yaşayan, satılmış haysiyet yoksunu yerli (yalakalık yapan köpeklerden arta kalacak kırıntılarla beslenen karanlıktaki lağım fareleri) işbirlikçileriyle birlikte ülke insanına yapmış olduğu zulüm, sadece o yerlerle sınırlı kalmayarak çevre ülkelerdeki insanların da zulüm görmesine vesile oluyor. Emperyalist kapitalist sömürgeci ülkelerin kendi çıkarları doğrultusunda, yaşadığımız ülke etrafındaki ülkelerde yarattığı kargaşa ve savaş sonrası ortaya çıkan zulüm, bizleri etkilediği gibi bizden uzaktaki ülkelerin insanlarının da zulüm görmesine sebep oluyor. Zulüm görmemek istiyorsak kimlerin ülke insanımızın refahı ve ülke geleceği için çaba sarf ettiğini dikkatlice takip ederek geleceğimizin tanzimi için birlikte çalışmalıyız. Unutulmamalı; “Zulümle abat olanın akıbeti berbat olur. Niyet hayır olursa akıbet de hayır olur” Bizler için asıl olan ülkenin bağımsız geleceği ve insanların huzur içinde yaşaması olmalı. Bu konuda başarılı olabilmek için ön yargılardan sıyrılarak, ülkeyi yönetmeye ülke insanının hizmetine talip olanların geçmişte yaptıkları işlerde ne kadar başarılı olduklarına, milli benliğe ve egemenliğe ne kadar değer verdiklerine (Millî egemenlik uğrunda canımı vermek, benim için vicdan ve namus borcu olsun. Mustafa Kemal ATATÜRK) bu konularla ilgili olarak bu güne kadar, sömürgeci kapitalist emperyalist ülkelere karşı, bağımsızlığı ve ülke insanının çıkarlarını korumak için yaptıkları çalışmalar ve söylemlerini dikkatlice incelemeliyiz. Çin Devlet Başkanı Şi Cinping;"kedinin siyah veya beyaz olması önemli değildir. Önemli olan onun fareyi yakalamasıdır.” sözünde belirttiği gibi, ülkemize hizmete ve insanımızı yönetmeye  talip olanları doğru seçmeliyiz. Yamalı bohça ile gelin çeyizi götürülmez.