Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın fahiş fiyatla satış yapanlara karşı halka yaptığı boykot çağrısı, aslında dünyanın bazı gelişmiş ülkelerinden bir model olarak korunuyor.

İngiltere, Kanada ve Avustralya gibi ülkelerde her biri 5 milyonu aşkın üyeye ulaşan “Tüketici Platformları” var. Bunlar, her yıl komitelerini seçiyor ve üyelerin şikayetleri bu komiteye iletiliyor. Komite, özellikle fahiş fiyat, kusurlu hizmet ve kalitesiz ürün gibi konularda gelen bu şikayetleri muhatapları ile görüşüp uzlaşma talebinde bulunuyor. Olumlu cevap gelmeyince de üyelere “Meydan sizin” duyurusu yapılıyor ve firesiz bir boykot sergileniyor.

Diyelim ki bir peynir markası ile ilgili şikayet karara bağlanmadı. Platformun üyeleri bazen altı ay, bir yıl o peyniri yemiyor, firmayı köşeye sıkıştırıp pes ettiriyorlar. İnatta devam edenler ise batıyor.

Böyle bir örgütlenme Türkiye’de yok. Tüketici dernekleri var ama yetersiz. Bazıları siyasi kaygılarla kurulduğu için işlevsel değil. Sonuçta Cumhurbaşkanı’nın boykot çağrısı, aslında böyle bir örgütlenme tavsiyesini de içeriyor.

Böyle bir örgütlenmeye devlet de destek verirse; onun da yükü hafiflemiş olur. Fiyat istikrarı ve kalite gibi hassas konularda şikayetler azalır.

Çağrıyı bu kapsamda değerlendirmek hepimizin yararına olur .

Hiç insafınız yok mu?

Ecrimisil, sahibi devlete ait bir arazinin yıllar öncesinden başlayarak ekilip biçilmesi ve sahiplenilmesi karşılığı ödenen bir nevi vergidir.

Ecrimisil, beş yılda bir alınır ve devletle vatandaş arasında bir sorun yoksa mevcut şartlarıyla devam eder.

Böyle sahiplenilmiş araziler İzmir’de genellikle Menderes, Torbalı, Urla ve Buca’da bulunuyor.

Ancak bu yıl devlet, ecrimisil tarifesinde 30-40 kata varan artışlar yaptı. 5 yıl önce 4 bin 500 lira aldığı vatandaştan bu yıl 170 bin lira istiyor. Bu yüksek tarifeye itiraz edenlere de aba altından sopa gösteriyor, “İtiraz ederseniz peşin ödemedeki yüzde 35’lik indirimden faydalanamazsınız” diyor.

Vatandaşlar, bu uygulamayı şöyle yorumluyor:

“Devlet bizi pes ettirecek, arazilere el koyacak ve bunları başkalarına peşkeş çekecek.”

Böyle bir ihtimal çok güçlü, çünkü kimsenin bu yüksek paraları ödeme gücü yok. Bu yıl hiçbir ürün para etmedi ki bunları karşılasınlar. Konu yargıya taşınacak gibi görünüyor.

Selamünaleyküm

Bizim kuşağın yoğun olarak kullandığı selamlaşma türü buydu. Genelde Türkçe tam karşılığını bilmesek de bu sözcüğü çok benimsemiştik.

Sonraları “İyi günler”, özellikle sabahları “Sabah şerifleriniz hayrolsun” gibi sözcükler hayatımıza girmeye başladı. “Günaydın”, “Selam”, kısa konuşmayı sevenlerin tercihi olarak epeyce yaygın.

Ancak “Selamünaleyküm” yani “Allah’ın selamı üzerine olsun” sözcüğü giderek tırmanıyor. Bu sözcük, M.S. 650 yıllarında Yahudiler’in “Şalom Aleyke” sözcüğünden Müslümanlara geçmiş. Şimdilerde çok revaçta. Z kuşağının dilinden düşmüyor. Kuran kurslarını bitirenler, İmam Hatip Okulları’ndan mezun olanlar bu sözcükle yatıp bu sözcükle kalkıyor.