Son dönemde yaşanan don olayları, tarım sektörünü derinden sarsarken, ürün rekoltesinde yaşanacak muhtemel düşüş vatandaşların cebini de vuracak. Azalan verim ve rekolte, birçok temel gıda maddesinin fiyatını artırarak tüketicilerin ürünleri daha pahalıya almasına neden olacak. Bu durum, hem üreticiyi hem de tüketiciyi zorlayan bir döngünün kapısını aralarken, iklim krizinin günlük yaşama etkileri bir kez daha gözler önüne seriliyor. Çiftçi Sen Örgütlenme Sekreteri Adnan Çobanoğlu, son dönemde yaşanan don olaylarının tarım sektöründe ciddi bir tahribata yol açtığını ifade etti. Birçok tarım ürününün bu doğa olaylarından olumsuz etkilendiğini belirten Çobanoğlu, bu durumun yalnızca geçici bir sorun olmadığını, aksine iklim değişikliği ve iklim krizinin kaçınılmaz bir sonucu olarak ortaya çıktığını vurguladı. 

‘Üretici de tüketici de’

Bu don olaylarının, iklim değişikliğinin ve iklim krizinin doğrudan bir yansıması olduğunu dile getiren Çiftçi Sen Örgütlenme Sekreteri Adnan Çobanoğlu, “Eğer bu krize yönelik köklü ve doğru çözümler üretilmezse, önümüzdeki yıllarda bu tür sorunlarla sürekli karşı karşıya kalacağız. Sorun hem üreticileri hem de tüketicileri derinden etkiliyor. Don olayları gibi iklim kaynaklı felaketler, ürün rekoltesinde ciddi düşüşlere yol açarken, bu durum tüketicilerin temel gıda maddelerine uygun fiyatlarla erişimini de zorlaştırıyor. İster istemez ürün verimi azalıyor, bu da fiyatların artmasına neden oluyor. Sonuçta hem üretici zarar görüyor hem de tüketici daha pahalı ürünlerle karşı karşıya kalıyor. Bu döngünün kırılması için iklim krizinin temel nedenlerine odaklanılması gerekiyor” dedi.

Adnan Çobanoğlu-1

‘Kökten çözüm üretilmeli’

Birçok ürünün don olaylarından etkilendiğini belirten Çobanoğlu, “Hem üretici hem de tüketici olumsuz etkilenecek. Bu nedenle iklim krizinin gerçek sebepleri üzerinden çözüm üretilmeli. Örneğin, elektrik santralleri, rüzgâr türbinleri, jeotermal enerji tesisleri gibi yapılar bir bölgeye aşırı derecede yoğunlaştığında, o bölgenin iklimi ciddi şekilde olumsuz etkileniyor. Bu tesisler, yenilenebilir enerji kaynaklarına dayansa bile, yerel ekosistemler üzerinde bir baskı oluşturuyor ve iklim değişikliğini tetikliyor. O zaman bu politikaları değiştirmek gerekiyor. Yani bu kadar yoğun bir bölgede tarım bölgelerinde yoğunlaşan bir enerji sisteminden vazgeçilmesi gerekir” diye konuştu.

‘Uygun üretim teşviki’

Uygulanan diğer kirleticilerin de engellenmesi gerektiğini vurgulayan Çobanoğlu, “Orman arazilerinde sürekli madencilik faaliyetlerine izin veriliyor, yeni maden sahaları açılıyor, yağışlar etkileniyor. Dolayısıyla bütün bu iklim değişikliklerinin olumsuz etkilerini üretici ve tüketici yaşayacak. Bunların faturası yoksul vatandaşlardan çıkacak. Bunun çözümü bu tür politikalardan vazgeçilmesi, bir de iklim koşullarına uygun ürünlerin üretiminin teşvik edilmesi gerekir. Çünkü bazı ürünler var ki, tohumu o iklim bölgesine adapte olmuş. Ama daha sonra bu aynı ürünün başka tohumunu şirket tohumu getirdiğinde adaptasyon bozuluyor. Verimlilik düşüyor, olumsuz etkilenmeler yaşanıyor. Çünkü bir tohum, bir bitki onlarca yılda yüzlerce yılda adapte olabiliyor o koşullara. Bunun yerine planlama adı altında başka ürünleri desteklersen, o yerel ürünleri, yerel tohumları desteklemezsen bu krizler yaşanır, yaşanacak da” sözlerine yer verdi.

‘Şirketleri kayırıyorlar’

Ege Bölgesi içinde en çok etkilenen tarım ürünlerinin üzüm ve ceviz olduğunu aktaran Çobanoğlu, “Bir kısım üzümde etkilenme yaşanmış. Ceviz ağaçlarında don olayından olumsuz etkilenme görüldü. Özellikle üzümde bazı bölgelerde verim ve kalite düşüklüğüne neden olacak. O da üretici açısından ciddi bir problem. Zaten şu anda kuru üzüm fiyatı geçen yılki fiyatların çok altında. Döviz üzerinden hesaplansa, enflasyon üzerinden hesaplansa bile geçen yılki fiyatların yüzde 30-40 altında seyrediyor ki, bu da ciddi bir kriz demektir. Üretici için büyük bir problem. Kuru üzüm fiyatlarının bu süreçten sonra yükseleceğini düşünmüyorum şu anda. Şirketlerin de farklı ülkelerden yatırımlara yöneldiklerini, Türkiye fiyatlarını baskılandırmak için ellerinden geleni yaptıklarını duyuyoruz, görüyoruz. Bunlara dönük olumlu, uygun tarzda bazı tarım politikaları oluşturulabilirse bu gidişat tersine çevrilebilir. Ama ne yazık ki bunu yapan bir tarım politikalarımız söz konusu değil. Uygulama politikaları hep şirketleri kayırıyor” diye konuştu.

Kaynak: Filiz Erol