Said Nursi’nin 'Risale-i Nur' külliyatı, sadece bir dini metin olmanın ötesinde, sosyal, kültürel ve siyasi birçok tartışmaya da ışık tutuyor. Nursi'nin savunduğu eğitim, bireysel özgürlükler ve devletle din arasındaki ilişki üzerine düşündükleri, bugüne kadar nasıl etki yaratmış olabilir? Peki, Said Nursi kimdir? Said Nursi neyi savunur?

Said Nursi kimdir?

Said Nursî, bilinen adıyla Bediüzzaman, 1878 yılında Bitlis'in Hizan ilçesinin Nurs köyünde dünyaya gelmiş, dönemin önemli İslam âlimi, müfessir ve yazarlarından biridir. Kürt kökenli olan Nursî, Osmanlı İmparatorluğu'ndan Cumhuriyet dönemi Türkiye'sine kadar farklı yönetim biçimlerinde etkili olmuş, düşünceleriyle geniş bir takipçi kitlesine ulaşmıştır. En önemli eserlerinden biri olan Risale-i Nur, İslam dinini, özellikle de iman esaslarını anlamak ve öğretmek amacıyla yazılmış bir külliyat olup, 50'den fazla dile çevrilmiştir. Said Nursî, bu eserle, hem dini hem de fenni ilimleri birleştiren eğitim modelini savunmuş ve buna dayalı olarak Medresetü’z-Zehra adlı üniversite projesini Osmanlı padişahlarına sunmuştur.

Said Nursî'nin hayatı, Osmanlı İmparatorluğu'nun son yıllarından başlayıp, Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk yıllarına kadar geniş bir zaman dilimini kapsar. Eğitimini köyünde ve çevre medreselerde tamamlamış, aynı zamanda İslam dünyasının klasik ilimlerinin yanı sıra fen bilimlerine de ilgi duymuştur. Genç yaşlarda katıldığı ilmî münazaralar ve tartışmalar, ona "Bediüzzaman" unvanını kazandırmıştır.

Osmanlı'dan Cumhuriyet'e geçiş döneminde Said Nursî, sosyal ve siyasal olaylara müdahil olmuş, özellikle de 31 Mart Vakası'na dair görüşleriyle dikkat çekmiştir. I. Dünya Savaşı sırasında gönüllü alay komutanı olarak Kafkas Cephesi'ne katılmış, savaşın sonrasında ise Ruslar tarafından esir alınmıştır. Esaret hayatı, onun sabrını ve azmini daha da pekiştirmiştir.

Said Nursi neyi savunur?

Cumhuriyet'in ilk yıllarında, Said Nursî eski Osmanlı eğitim sisteminden farklı olarak, insanlara iman esaslarını öğretmeye yönelik bir misyona yönelmiştir. Cumhuriyet yönetimiyle uyumsuz düşünceler nedeniyle uzun yıllar boyunca sürgün, gözetim ve hapis hayatı yaşamıştır. Bununla birlikte, Risale-i Nur külliyatını yazmış ve birçok talebe yetiştirmiştir. Said Nursî, zaman zaman siyasete de dair düşüncelerini dile getirmiş, özellikle laikliği ve şeriatın uygulanmasını eleştirmiştir. Ancak, dinin ve imanın insan hayatındaki yerinin, sosyal ve siyasal sorunlardan çok daha önemli olduğuna inanarak, siyasetten uzaklaşmış ve tüm gayretini inançları ve Risale-i Nur'un yayılmasına adanmıştır.

1950'lerden sonra Said Nursî'nin düşünceleri, Nur Cemaati adı altında bir hareket olarak yayılmaya devam etmiş, özellikle Risale-i Nur külliyatı, Türkiye ve dünya genelinde geniş bir okur kitlesine ulaşmıştır. Bu süreç, hem sosyal hem de dini anlamda önemli bir etki yaratmıştır.

Said Nursî'nin ölümünden sonra, risalelerinin korunması ve yayılması için talebeleri tarafından büyük çabalar sarf edilmiştir. Mezarı, Şanlıurfa'da Halil-ür Rahman Dergahı'nda bulunan Nursî, ölümünden sonra da takipçileriyle, eserlerinin ve düşüncelerinin ışığında yaşamaya devam etmiştir.

Bediüzzaman Said Nursî'nin mirası, dini düşünceye yaptığı katkılar, özellikle Risale-i Nur ile İslam dünyasında önemli bir yer edinmiş, onun takipçileri ve öğrencileri, bu mirası yaşatmaya devam etmektedir.

Kaynak: Haber Merkezi