Ağırlıklı olarak gelişmiş ülkeler tarafından çevreye verilen zararlar, toprak verimliliğini yüzde 23 azaltıyor. Sanayi ürünü kimyasal kirleticiler nedeniyle, polen taşıyıcılarındaki oluşan azalma yıllık 577 milyar dolar değerindeki tarım ürün ekimini riske atıyor. Bu da en az yarısı açlık ve yoksulluk sınırı altında yaşayan milyarlarca insanındaha çok yoksullaşmasının yanı sıra fırtına/sel baskınları dolu yağışları ve fırtınalar ileçevrenin daha fazla zarar görmesineneden oluyor. Bu paylaşım hırsı dünyayı altıncı ancak insan eliyle ilk büyük yok oluşa doğru sürüklüyor. Dünyadaki tarım sistemleri nasıl değişti? Dünyadaki tarımsal yapı, 1970’lerin sonuna doğru kapitalist ülkelerin ve çok uluslu şirketlerin uygulamaya koydukları politikalarla yeniden şekillendirilmeye başlandı. İkinci Dünya (ikinci paylaşım) savaşı sonu ile 1980yılları arasında ülkeler tarımı korumacı ve destekleyici politikalar uyguluyorlardı. Bu dönemde Türkiye dahil gelişmekte olan ekonomiler kısıtlı da olsa bağımsız tarım politikaları geliştirme şansını yakalamışlardı. 1980’lerden itibaren çok uluslu şirketler gıdaya hakim olmak için, IMF/Dünya Bankası/Dünya Ticaret Örgütü eliyle ve kredi musluklarını açarak korumacı ve destekleyici tarım politikalarını terk etmeleri için ülkelere baskı yapmaya başladılar. 1994 yılında Uruguay’da yapılan “Uruguay Round” görüşmeleri bu yapının tamamen ortadan kalkmasına neden oldu. Örneğin Türkiye’de 1999 yılından başlayarak 2000’de devam eden ve IMF’ye verilen iyi niyet mektupları ile doğrudan gelir desteği geldi, bunun sonucunda köylü üretimden koptu. Çünkü bu destekleme “tarlada isterse ürün olmasındestekleme alacaksın”şeklindeydi. Bu durum özellikle büyük toprak sahiplerine yaradı. O zamandan bugüne gelen süreçte,küçük çiftçiler artan maliyetler karşısında tarlalarını ekmeyerek kırsalı boşalttılar. Ülkede üretilmeyen ya da gereksinimden daha az üretilen gıdanın ithal edilmesi artık kaçınılmazdı. Bu da çok uluslu şirketlerin gıdayı ele geçirerek insanları denetim altında tutabilmesi planına “cuk” diye oturdu. Tarımsal üretimde bu politikalar uygulanırken diğer yandan yine gelişmiş ekonomilerin neden olduğu iklim değişikliği ile endüstriyel tarım birbirlerini tetiklemeye başladılar. Günümüzde vahşi tarım iklim değişikliğine daha çok katkı sunarken, bu daha vahşi tarıma sebebiyet veriyor ve bu döngü böyle devam edip gidiyor. Bakınız Uluslararası Biyoçeşitlilik ve Ekosistem Hizmetleri Bilim Politika Platformu (IPBES) tarafından geçen yıl yayınlanan bir raporda;dünyadaki gıda sisteminin değiştirilmesi gerektiğini söyleniyor. Rapora göre; şu an kullanılan gıda üretim ve tüketim sistemleri büyük ekolojikyıkıma neden oluyorlar. Neler yapılmalı? Aslında büyüyen dünya nüfusunu sağlıklı bir biçimde beslerken dünyaya hasar vermemek mümkün.Bunun için rapordaentegre zararlı mücadele ve besin yönetimi, organik tarım, toprak ve su koruma ile hayvan refahını iyileştirme gibi bazı sürdürülebilir tarım uygulamaları ön plana çıkarılıyor. Bu gelişmemiş ya da gelişmekte olan ekonomiler için çok daha büyük önem arz ediyor. Buralarda küçük aile çiftçiliğinin kooperatifler eliyle yaşatılması ve devletin desteklemelerle çiftçiyi koruyan politikalar uygulaması gerekiyor. Yoksa çok uluslu şirketlerin ürettikleri kimyasallarla desteklenen tarım sistemleri, ekosistemdeki daha çok canlının yok olmasına neden olacak. Bizler de daha fazla hastalanacağız…