İnsanların her konuda fikirlerini özgürce ifade etmeleri en doğal insan hakkıdır.

Tarım ürünleri yaşamsaldır. Tarımın yaşamsal önemi Covid19 salgını sürecinde bir kez daha anımsandı. Dolayısıyla tarım konusunda bilimsel eğitim görmüş kişiler başta olmak üzere toplumun her bireyi yediği ürünler konusunda fikrini özgürce açıklayabilmelidir.

TBMM gündemindeki “Gıda, Tarım ve Orman Alanında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Teklifi”halkın tükettiği ürünler konusunda özgürce bilgi edinmesini engelleyici maddeler taşımaktadır.Örneğin, TBMM Tarım Orman ve Köy İşleri Komisyonu’nda kabul edilen teklifin 29’uncu maddesiyle “yanıltıcı yayın” tanımı yapılmıştır.  Yanıltıcı yayın, “Her türlü yazılı, görsel, işitsel ve dijital iletişim araçları üzerinden yapılan ve ticari reklam kapsamına girmeyen, gıda güvenliği ve güvenilirliği hususunda tüketicide endişe, korku ve güvensizlik yaratarak tüketicinin tüketim alışkanlıklarını olumsuz etkileyen gerçeğe aykırı yayın” olarak tanımlanmıştır.Yanıltıcı yayının yaptırımı da 20-50 bin lira idari para cezası olarak düzenlenmiştir.
 
Kim denetleyecek
 
Bu ifadelere bakılırsa, ifade özgürlüğü açısından sorun yok gibi görünmektedir. Nitekim teklifin gerekçesinde bu maddeye ilişkin şöyle denilmektedir: “…bilimsel dayanağı ve kanıtı olmayan, genellikle konu hakkında uzmanlığı bulunmayan kişiler tarafından, tüketicinin tüketim alışkanlıklarını olumsuz etkileyen, yazılı ve görsel medya üzerinden hızla yayılan, gıdalar hakkında yanıltıcı, yanlı, yanlış yönlendirici bilgiler ile gıdada bilgi kirliliği oluşturan beyanlarla tüketicide endişe, korku ve güvensizlik yaratılmakta olduğu görüldüğünden; teklif ile tüketici haklarının etkin bir şeklide korunabilmesine yönelik düzenleme yapılmaktadır.”
Görüleceği üzere, teklif iktidar tarafından gıdada “gerçeğe aykırı yayınların engelleneceği” iddiası ile savunulmaktadır. Herkesin kabul edeceği gibi bu alanda şarlatanca iddialar ve bazı ürünlerin satışını arttırma eylemleri de bulunmaktadır. Hatta bunların bir kısmı reklamlar yolu ile yapılmaktadır. Ancak iktidarın teklifi bu gibi olumsuzlukları önlemeyecektir. Zaten teklif, reklam etkinliklerini yasa kapsamı dışında tutmaktadır.
İkincisi, yanıltıcı yayının nasıl ve kimler tarafından saptanacağına ilişkin bir düzenleme getirilmemiştir.

Örneğin, bir yayının veya medya içeriğinin bilimsel olmadığına, yanıltıcı yayın olduğuna kim veya hangi kurum karar verecektir? Bu kurum konuyla ilgili uzmanlardan mı oluşacaktır, yoksa gıda tekellerinin temsilcilerinden mi? Nasıl kurulursa kurulsun, bu kurum özgürce karar verebilecek midir? Yoksa,TÜİK, RTÜK ve diğer resmi kurumların yaptıkları gibi sadece siyasi iktidarın istekleri çerçevesinde mi kamuoyunu yönlendirecektir?Dolayısıyla teklifin bu maddesi komisyonun kabul ettiği haliyle ifade özgürlüğünü kısıtlamaya yönelik her türlü kötü uygulamaya kapıyı ardına kadar açmaktadır.

İktidar sözcüleri, ayrıntıların yönetmelikle halledileceğini ileri sürmektedirler. Ancak bu sözlerin yanıltıcı olduğu, bugüne kadarki uygulamalarla sabittir. Örneğin, “tüketicinin tüketim alışkanlıklarını olumsuz etkileyen” bilgiler konusu. Ukrayna’daki Çernobil nükleer Santrali 1986 baharında patladı. Çevreye yayılan nükleer kirlilikten başta Karadeniz Bölgesi olmak üzere Türkiye de etkilendi. Karadeniz Bölgesi’nde üretilen çayların tehlikeli olduğu yolunda yayınlar yapıldı. Bugün tartışılan yasa teklifi o günlerde yürürlükte olsaydı, çay tüketimini olumsuz etkileyen yayınları yapanlar, konuşanlar,(sosyal medyada paylaşanlar) ellişer bin TL. para cezasına çarptırılırdı.
 
Toplumu bilgilendirmek
 
Teklifin izleyen maddeleriyle taklit ve tağşiş gıda üretimi yaptırıma bağlanmakta ve “tüketicide endişe, korku ve güvensizlik yaratan yanıltıcı yayın” ifadesi yinelenmektedir. Vurgulamalı ki, ülkemizde gıda ve yem güvenliğini çok ciddi olarak tehlikeye sokan sorunlar vardır. Taklit ve tağşiş ürünler de bu sorunların parçasıdır. Ancak bu sorunların üstesinden “yanıltıcı yayın” başlığı altında yasak koyarak gelinemez. Gıda ve yem güvenliği konusunda uzman kişilerin ve demokratik meslek örgütlerinin halkı bilgilendirmesi mesleki, ahlaki ve insani görevdir. Bu yayınlar haliyle halkta endişe ve korku yaratır ve bu duyguların yaratılması da kesinlikle gereklidir.

Kısaca bu yasateklifigıda konusunda bir kısmı da reklam şeklinde gerçekleştirilen şarlatanca iddiaları ve satış çabalarını engellemeye yönelik değildir. Teklif istediği katkı maddelerini ve ambalajları kullanmak isteyen, bu konuda bilimsel eleştirilere katlanamayan bir kısım gıda sanayiinin istekleri doğrultusunda bir gıda diktatörlüğü yaratmaya yardımcı olacaktır. Bu teklif çok uluslu şirketlerin yararınadır. Teklif yasalaştığında örneğin ben tarım zehri kalıntılarının insan sağlığına etkisi konusunda yazı yazarken, toplumda farkındalık yaratmak isterken, kendimi ceza tehdidi altında hissedeceğim. İnsanlar zehir kalıntısı tükettiklerini öğrenme kanalları tıkanacak. Buna karşılık zehir satan şirketler rant için daha çok ilaç satabilecekler. 
 
Gerçeğe ulaşmak
 
Her şeye karşın gıda ve yem güvenliği konusunda düşüncesi olanların bunu ifade etmelerinin önüne geçilemez. Yanlış fikirleri önlemenin yolu halkın bilimsel ve teknik bilgisini yükseltmek ve doğru fikirlerin medyada yer bulabilmesini sağlamaktır. Yanlış düşünceler doğru düşünce ve bilgilerle ortadan kaldırılabilir. Gıda şirketlerinin temsilcilerinden oluşturulacak resmi uzmanlar heyetinin yönlendirmeleriyle gerçeğe ulaşılamaz. Yanlış düşünceler her zaman olur. Örneğin bir dönem yumurtanın çok zararlı olduğu bilim insanlarınca söyleniyordu. Bugün daha dengeli bir görüşe varıldı. Bu gerçeğe resmi uzmanlar kurulu ile ulaşılamazdı.

Gıda alanında çalışan birçok dernek, kooperatif, gıda grubu bu teklife karşı çıkıyor.
Bu teklifin takipçisi olacağız. Çünkü tarımsal ürünler yaşamsaldır ve sağlıklı beslenmeen doğal insan hakkıdır. Herkes gıda konusunda özgürce fikrini açıklamalıdır. Bu konu şeffaf olmalıdır. Rant için gıda sanayiininbilgi tekeli oluşturmasına izin vermeyeceğiz.