Birleşik Kamu-İş Konfederasyonu’nun yayımladığı Mart 2025 ‘Halkın Enflasyonu’ raporu, Türkiye’de gıda fiyatlarının durdurulamayan yükselişini gözler önüne serdi. Rapora göre, sadece bir ayda gıda fiyatları yüzde 6,8 artarken, 2025’in ilk üç ayında bu artış yüzde 13,6’ya ulaştı. Yıllık enflasyon ise yüzde 54,2 ile alarm verici bir seviyeye çıktı. Son 12 ayın ortalamasına bakıldığında, gıda fiyatlarındaki artış yüzde 72,2 gibi çarpıcı bir orana erişti. Türkiye, bu verilerle dünyada gıda fiyatlarının en hızlı yükseldiği ülkelerden biri konumuna yerleşti. Gıda fiyatlarındaki bu sert yükseliş, özellikle dar gelirli kesimi vuruyor. Halk, temel gıda ihtiyaçlarını karşılayabilmek için barınma, sağlık ve eğitim gibi vazgeçilmez harcamalardan kısmak zorunda kalıyor. Rakamlar da yaşanan artışları net şekilde ortaya koyuyor. Eylül 2021’de 100 TL’ye alınan bir gıda sepeti, Mart 2025’te tam 1265 TL’ye yükselip neredeyse 12 kat arttı. Ancak aynı dönemde asgari ücretteki artış sadece 7 kat oldu. Ücretlere gelen zamlar ise gıda fiyatlarındaki baş döndürücü yükselişi karşılamaktan çok uzak kaldı.
‘Fiyat yarışı var’
Fiyatların yerinden oynadıktan sonra giderek artacağını dile getiren Ekonomist Prof. Dr. Hüsnü Erkan, “Onu frenleyecek ciddi bentler kurmak gerekir. Türkiye'de böyle tam ciddi bir enflasyonla mücadele programı yürütülemediği için mart ayında çeşitli nedenlerle fiyatlarda yükseliş oldu. Öncelikle Ramazan ayının gelmesi, Ramazan'da fiyatlar genellikle satıcı kesim fırsatı değerlendirerek yükseltiyor. Mart ayı henüz yaz gelmediği bir ay olduğu için de üretim artışlarının devreye girmediği bir ay. Yani belli meyve sebzenin kıtlaşmaya yöneldiği bir ay. Ekonomide de yüksek enflasyon ortamında fiyat yarışı vardır. Herkes kendini korumak için daha yüksekten satıcı kesim fiyat belirlemeye yönelir. Siyasi ortamında bunda etkili olduğu kesin. Yani demokrasinin, adaletin olmadığı bir ortamda keyfiliğin olduğu bir ortamda fiyatlarda da keyfi uygulamalar olduğu için bu artışlar sürer” dedi.
‘Önce karnını düşünür’
Gıda fiyatlarındaki hızlı artışın, dar gelirli kesimler için büyük bir tehdit oluşturduğunu belirten Prof. Dr. Erkan, “Halk, gıda masraflarını karşılayabilmek için sağlık, eğitim ve barınma gibi diğer temel ihtiyaçlardan feragat etmek zorunda kalıyor. Çünkü insan önce karnını doyurmayı düşünür; aç kalamaz. Bu bir varlık sorunudur. Mesela eğitimden kısıp çocuğunu üniversiteye göndermiyor; gençler, okullarını bırakıp çalışmaya gidiyor. Benzer şekilde sağlıktan kısıp acısını oluruna bırakıyor. Evinde bir sıkıntı olduğunda tamir için bir insan çağırıyorsun rakamlar ve her kesim uyguladığı fiyatlar birbirinden farklı. Tamamen keyfi fiyatlar uygulanıyor. Karın doyurma amacı dışındaki tüm masrafları kısmak zorunda kalıyorlar” diye konuştu.
‘Mutfak bütçesi zorlanıyor’
Mart 2025 itibariyle yıllık gıda enflasyonu yüzde 54,2’ye çıkarak alım gücündeki kaybın hız kesmeden devam ettiğini gösterdiğini aktaran Prof. Dr. Erkan, “Alım gücü giderek düşüyor, fiyatlar ise her ay artmaya devam ediyor. Normal bir ülkede enflasyon yüzde 2’nin altında olması gerekirken bizde şu an yüzde 30-40 arası seyrediyor. Bu da bizi her ay biraz daha fakirleştiriyor. Maaş artmayıp harcamalar artınca da nereden neyi kısacağımıza, neyi erteleyebileceğimize bakıyoruz. Gelir dağılımı da kökünden bozuldu; orta direk yok oldu. Gelir dağılımının bozulmasının etkisi yoksul kesimin kendini varlığını sürdürebilmeye odaklı bir yaşam tarzına doğru yöneldiğini görüyoruz” ifadelerini kullandı.
‘İstenilen nitelikte gelişmiyor’
İnsanların mecburen sağlıktan ve eğitimden kıstığını vurgulayan Prof. Dr. Hüsnü Erkan, “Kişinin daha nitelikli olması için de özellikle bu iki yatırım alanı önemlidir. Yani sağlıklı bir toplum için eğitim ve sağlık en başta gelen toplumu ileriye taşıyacak, hastalıkları engelleyecek bir yapıdır. Sağlıklı vücuda sahip olmak için iyi beslenmemiz gerekir. Ayrıca psikolojik olarak iyi olmak gerekir. Türkiye'de maalesef bunların hiçbirisi, insanın bu isteklerini ve taleplerini destekleyecek nitelikte gelişmiyor” dedi.