Ve neden istemelisiniz?
Hepimiz özünde iyi insanlar olduğumuzu düşünmeyi seviyoruz. Şefkatli, empatik ve anlayışlı olmak, hepsi de bünyemizde barındırdığımızı söylemek istediğimiz kavramlardır. Hatta bazen kasıtlı fedakarlıklar bile yapabiliriz. Ancak başkalarını günlük olarak gerçekten takdir etmeye gelince, çoğu zaman yetersiz kalıyoruz.
Şimdi, her zamankinden daha fazla, “işlerini yoluna koymak” (ya da sadece öyle görünmek) bir tür toplumsal davranış durumudur. Güçlü olmalıyız, bir planımız olmalı ve keskin fikirler oluşturabilmeliyiz. Bunun doğru olduğunu varsayarsak, günümüz toplumunda ayakta kalmak için gereken bu sürekli kendini tanıtma, çoğu zaman başkalarının pahasına olur.
Dünyada başkalarına yardım etmek için inanılmaz şeyler yapan çok sayıda özverili insan var. Bazıları bunu yapmak için hayatlarını adıyorlar. Ayrıca, tamamen özverili bir hayat yaşamanın herkesin yaşaması gereken yol olduğunu da söylemiyorum.
Ancak dediğim şu ki, diğer insanlarla olan günlük etkileşimlerimize daha yakından baktığımızda, çok fazla yargılayıcı tutumun mevcut olduğunu görüyoruz.
“Bir insan bir insanı anlamazsa, onu aptal olarak görmeye eğilimlidir.” — Carl Jung
Bunun büyük çoğunluğunun atfedilmesi gereken şey, tam bir anlayış eksikliğidir. Başka bir kişinin nereden geldiğini gerçekten anlamak veya neyle uğraştığını öğrenmek için zaman ayırmak yorucu gelebilir, ancak sonuçları çok tatmin edici olabilir.
1. Herkesin sahip olduğu kaynaklarla ellerinden gelenin en iyisini yaptığını bilin
Ne sıklıkla yataktan kalkıp kendinize, “Bugün her şeyi mahvedeceğim” diyorsunuz?
Çok sık değil sanırım. Başka kimse de yapmıyor.
İnsanlar günlerine en iyi niyetle başlarlar. Yaptıkları şey alışılmadık veya hatta biraz karmaşık görünse bile, kararı yönlendiren olumlu bir neden vardır. Bu, herkesin yaptığı her şeyi onaylamamız veya ahlaki olarak doğru olduğunu ilan etmemiz gerektiği anlamına gelmez; sadece bunun onların en iyisi olduğu anlamına gelir.
Günümüz toplumundaki çoğu insan rahatsız edilmemek için yeterince iyi olmak istiyor. Bir kişinin belirli bir durumdaki performansı standartlarınızı karşılamıyorsa, o anda sahip oldukları kaynaklarla ellerinden gelenin en iyisini yaptıklarını kabul etmek önemlidir.
Daha iyi bir karar verebilirler miydi? Elbette.
Önemli olan bir başkasının yaptıklarına katılmak değil; onu anlamaktır.
2. Karakterler arasındaki farkı belirleyin
Bir restoranda kötü bir hizmet aldığınız son zamanı düşünün: Garsonlar kaba, yavaş veya orada olmak istemiyor gibi görünüyor olabilirler.
Onların gösterdikleri performans, içinde bulundukları özel durumun bir sonucuydu.
Zihinde söylenen ve resmedilen şeylerin, vücudun fizyolojik deneyimiyle (nefes alma, kan şekeri, duruş vb.) birleştirilmesiyle oluşan toplamdır.
Neşe, umut, tutku, heyecan ve huzur gibi en üst düzey performansa ulaşmamıza yardımcı olan birçok güçlendirici durum vardır. Bunların her biri için, insan olarak erişebildiğimiz kaynaklara erişimimizi engelleyen aynı derecede güçsüzleştirici durumlar da vardır.
Hiç kimsenin mükemmel olmadığını anlayabilir ve takdir edebilirsek, etkileşimde bulunduğumuz insanlara karşı daha iyi bir minnettarlık ve sabır duygusu bulabiliriz. Dahası, diğer kişinin nereden geldiğini anladığımızı kabul ettiğimizde, sonuçlar her iki tarafın da zirvede olduğu bir etkileşim kadar güçlü olabilir.
Garsonun, son hesabı incelerken yeterli bahşiş ve şu mesajı görmesinin ne kadar dokunaklı olacağını düşünün:
“Zor bir gün geçirdiğin için üzgünüm. Umarım bu yardımcı olur.”
3. Beklentileri başkaları için değil, kendiniz için belirleyin
Belirli bir bakış açısına bağlandığımızda güç veya özgürlük kaybı yaşarız. Kısacası, uzlaşma, takdir veya ikisinin bir kombinasyonu yerine, doğru yapmanın doğru yolu olduğunu düşündüğümüz şeyi bırakmayı reddederiz.
Birçok kişi başkalarının bizim için kendilerinden beklentilerimizi belirlediğini savunacaktır. İnsanlar kendileri için beklentiler belirleyip bunları başkalarıyla paylaşabilirken (örneğin, romantik bir ilişkide), bu beklentileri kendimiz için benimsemeyi seçip seçmemek yine de bize bağlıdır.
Geçimimizi başka bir kişiye yükledikçe, o kadar güçsüzleşiriz. Ve nihayetinde, diğer kişinin nasıl davrandığına veya hareket ettiğine bakılmaksızın, bizi hayal kırıklığına uğratan tek kişi kendimiz oluruz.
Bu arada, bu süreç, sahiplenmeye karar verene kadar bundan sonraki her ilişkide bir kısır döngü gibi kendini tekrarlamaya devam edecektir. Tony Robbins’in tavsiye ettiği gibi, “beklentilerimizi takdirle değiştirmeliyiz.”
Makalenin ilk noktasına geri dönüp, herkesin elindekilerle elinden gelenin en iyisini yaptığını kabul edersek, başkalarına bakış açımızda dramatik değişimler yaşarız.
Eğer partnerimiz beklediğimizden geç eve gelirse, şüpheci suçlamalar yerine rahatlamış bir endişe duygusuyla kapıdan içeri girecektir.
Gerçekten özgür hissetmeniz için bunu özünüzde deneyimlemelisiniz. Kalbiniz ve bağırsaklarınız, içinde gelişebileceğiniz uygun zihinsel ve duygusal ortamı yaratmak için birlikte çalışmalıdır.
Bu her zaman işe yarayacak mı? Elbette hayır. Ancak bu alanda başarılı olma olasılığı, herhangi bir potansiyel riskten çok daha büyüktür.