Teknoloji bu kadar ilerlemeden önce biz ne güzel mektuplar alırdık. Zaman içinde bize beklemeyi öğreten, yeni yıl geldiğinde içinde renkli kartpostalların olduğu, heyecanla beklediğimiz mektuplar. Ancak ne var ki; şu an bu anılar bizim için dinozorlar çağında kalmış gibi geliyor. Anlık iletişimin hızla aktığı dünyada ne mektup kaldı ne de zarf…
Sevgili dostlar, bazen hayatımıza öyle tuhaf sürprizler giriyor ki, bir psikolog bile “Bu neyin nesi, hangi bilinçaltı kapısı aralandı?” diye merak edebilir. Geçenlerde elime bir zarf ilişti. Ne isim, ne imza, sadece kâğıda dökülmüş, sanki bir roman kahramanının ya da belki biraz fazla gerçek üstü bir rüyanın kaleminden çıkmış gibi iddialı satılar… “Bu kadar yaratıcı hayal gücüne sahip biri, neden kendini gizler ki?” diye düşünmeden edemedim. Yazılarımdan ve kendi kafasında kurduğu senaryolardan yola çıkarak mektup yazarı kendince birkaç yorumda bulunmuştu.
Bu tür isimsiz mektuplar, psikolojik olarak “anonimlik etkisi”ni yansıtıyor olabilir. 2015’te Journal of Personality and Social Psychology’de yayımlanan bir araştırma, anonimliğin insanları daha cesur, hatta bazen abartılı ifadeler kullanmaya itebileceğini ortaya koyuyor. Yani mektup yazarı, kimliğini gizleyerek kendi bastırılmış duygularını: öfke, kıskançlık ya da içsel bir fantezi serbest bırakmış olabilir. Belki de bu, mektup yazarının kendi hayatındaki “kontrol kaybı” hissine bir tepki; psikologlar, bu tür durumları “disosiyasyon” olarak nitelendiriyor yani, gerçeklikten bir adım uzaklaşma. Ama korkmayın, bu genellikle zararsız bir kaçış mekanizmasıdır, ta ki biri sizi motosikletli bir banka soyguncusu gibi tasvir edene kadar!
Samimi bir itirafla söyleyeyim: Bu mektubu okurken kahkahalarla güldüm. Çünkü iddialar o kadar abartılıydı ki, insan kendi hayatını bir bilimkurgu filmine çevrilmiş gibi hissediyor. Psikolojik açıdan, bu tür senaryolar, mektup yazarının “kognitif çarpıtmalar” yaşayabileceğini gösteriyor. Albert Ellis’in “Mantıksız İnançlar Teorisi”ne göre, insanlar bazen gerçeklikten kopmuş düşüncelerle hareket eder ve bu düşünceler, başkalarını suçlama ya da abartılı hikâyeler uydurma şeklinde dışa vurulur. Belki de mektup yazarı, kendi içsel çatışmalarını bir başkasının hayatına boca etmiş olabilir ama ne yazık ki, yanlış adrese teslim etmiş!
Mektup yazarının imitasyon takıntısı olmalı ki, imitasyon bir isimle bana ulaştı sevgili takipçimin çok değerli mektubu.
“Güneş gibi parlamak istiyorsan önce güneş gibi yanmayı öğrenmelisin” ey okuyucu. Biliyorum güçlü ve başarılı kadın olmak zor. Güneş gibi yanmayı göze alman gerek. Zirve yolculuğu zordur. Çok rüzgâr yersin. Çok fırtına yıpratmaya çalışır seni. O fırtına bazen hakkında konuşulanlardır bazen de isimsiz bir mektup. Ancak bak dağlara… Bak zirveye! Alp Dağları gibi olmak lazım; zirvede durup rüzgâra meydan okumak. Alpler’in zirvesine çıkan, yolun zorluğunu değil, manzaranın güzelliğini hatırlar. İsimsiz mektup yollamak yerine zorlu yolculuğa çıkmak istersen zirvede seni manzarayı izlemek için bekliyor olacağım…
En iyi filmler, en iyi senaryolar, hayal gücünün ürünüdür. İnsan bilmediği şeyden korkar, bilmediği şey hakkında gerçek dışı yorum yapar” der psikoloji. Şimdi bu olay benim için ne ifade ediyor ona bakalım.
Psikologların bile “Bu neyin nesi?” diye kafasını kaşıyabilir! Bir isimsiz mektup… Evet, zarfın üzerinde sahte bir isim, sadece kâğıda karalanmış, sanki bir dedektif romanı kahramanının ya da belki biraz fazla kahve içmiş bir komplo teorisyeninin kaleminden çıkmış gibi bir sürü iddialı cümle.
Psikolojiye dalalım biraz, çünkü bu durum insan zihninin ne kadar ilginç bir yer olduğunu kanıtlıyor!
Psikolog Carl Jung’un “kolektif bilinçdışı” teorisine göre, bu tür mektuplar, yazanın kendi bastırılmış duygularını, korkularını ya da fantezilerini yansıtıyor olabilir. Korkma benden ey mektup yazarı! Asıl korkman gereken kendine ve çevrendekilere duyduğun güvensizlik olmalı!
İsimsiz mektuplar, psikolojik olarak “projeksiyon” mekanizmasını da çağrıştırıyor. Yani, kendi içindeki suçluluk, öfke ya da hayal kırıklıklarını, yansıtmış olabilir. Araştırmalar (örneğin, 2010’da Psychological Bulletin’de yayımlanan bir çalışma), insanların bilinçdışı olarak kendi olumsuz özelliklerini başkalarına atfetme eğiliminde olduğunu gösteriyor. Benim içinse, bu mektup bir ayna değil, tam bir komedi sahnesi! Belki de mektup yazarı bir manipülatördür bilemem…
Komik değil mi? Birisi sizin hayatınızı bir Hollywood senaryosuna çeviriyor, ama aslında kendi iç dünyasında bir drama yaşıyor!
En eğlenceli kısmıysa, mektubun sonu: “Kendine bir hediye ver” diyerek nasihate bulunuyor. Dostum, kahkahalarla güldüm ve dedim ki: “Kendime verebileceğim en iyi hediye; bu mektubu yazan, kendine güveni olmayan, gerçek hayattan bir haber yaşayanlardan uzak durmak olacak herhalde!”
Kendime bir çerçeve hediye ediyorum; bu mektubu çerçeveletip duvara asarak; hem komik bir anı, hem de torunlarıma anlatacağım ilginç bir hikâye olacak…
Belki de mektup yazarı, bu yazıyı okuyup “Hata yapmış olabilir miyim?” diye düşünür. Ama sanmam. Zira, bu kadar yaratıcı bir hayal gücüne sahip biri, gerçek dünyadan biraz uzaklaşmış olabilir ve psikoloji bize, bu tür kaçışların zihinsel sağlık için bazen iyi, bazen de eh, biraz komik olabileceğini söylüyor!
Hayat, bazen en beklenmedik anlarda en komik senaryoları önümüze seriyor. Belki de bu mektup, bir yerlerde kahkahalarla okunmayı bekliyordur… Psikoloji bize şunu öğretiyor: Mizah, stresi azaltır ve bu tür garip durumları daha hafifletici bir şekilde görmemizi sağlar. O yüzden, bu isimsiz mektubu bir kenara atıp, kendimize bir kahve yapıp gülmek en iyisi. Ne dersiniz, sizce de hayatın bu küçük cilveleri, bize hem zihinsel bir mola, hem de bir kahkaha fırsatı vermiyor mu?
Sonuç olarak, sevgili isimsiz mektup yazarı, eğer bir gün bu yazıyı okursan, sana şunu söylemek isterim: Hayal gücün için tebrikler, ama lütfen bir dahaki sefere adımı doğru bir hikâyeye dâhil et!
Hayat, zaten yeterince ilginçken, bu tür sürprizler bize hem gülümseme, hem de biraz mola verme fırsatı veriyor.
Bu yazımın, mektup yazarına ağır geleceğini ve anlamakta zorlanacağını biliyorum. Zira kendi cümleleri ve ithamları çok basit, hayal ürünü ve mesnetsiz. Bu yazıyı anlamak için zekâ, cesaret, iradi güç ve algı yeteneği olması gerekir. Eğer bunların hepsine sahip olsaydı zaten mesnetsiz mektubu yazıp göndermezdi…
Neyse hayatın cilvesi diyelim. Kalın sağlıcakla. Sadece onur ve şerefi için yaşayanlar çirkin hikâye sevmezler, onun içindir ki her ne koşulda olursa olsun beni çirkin hikâyelerinize figüran yapmayın! Az ötede oynayın!
Ylz der ki; Hakkında konuşanların kim olduğuna dikkat et, çünkü bazen değersizlerin ağzında değerli olmak bile hakarettir.