James Gunn'ın kurmaya yeni başladığı DC evreninin ilk filmi ve ilk karakteri olan Blue Beetle, 18 Ağustos itibariyle sinemada yerini aldı. Çekim sürecinde sancılı vakitler geçiren yapım, HBO'nun aniden iptal ettiği Batgirl (o filme de 90 milyon dolar harcayıp bir anda iptal etmek büyük saçmalık) filmi ile aynı kaderi paylaşacak söylentileri dolaşıyordu etrafta. Ayrıca, ilk olarak HBO Max'e özel olarak planlanan film, daha sonra Warner Bros. Discovery'nin fikrini değiştirmesi ile sinemada gösterime gireceğini açıklamıştı.
DC'nin ilk Latin karakteri olan Blue Beetle, son dönemdeki DC yapımları arasında benim en beğendiğim film olmayı başardı. Haziran ayında The Flash'ı da izlemiştim ama boş esprilerden hikayenin işlenişinden, kötü karakterin olmamasından ve özellikle görsel efektlere yeterince özen gösterilmemesinden dolayı sinemada benim için izlemesi en zor filmlerden olmayı başarmıştı. Shazam 2 ve Black Adam'a değinmek bile istemiyorum çünkü ikisi de benim için büyük hayal kırıklığı oldu, özellikle de Shazam 2. Ancak Blue Beetle bunu tersine çevirmeyi başardı ve sinemada, yerinde yapılan esprilerle, aksiyon sahneleriyle, sergilenen iyi oyunculuklarla izleyiciye klasik bir süper kahraman filmi deneyimi sunuyor. Aslında filmin keyifli olmasının sebeplerinden biri de bu.
Şimdi biraz da hikayeye değinelim. Karakterimiz Jaime Reyes, hukuk üzerine yapmış olduğu ön lisansı bitirdikten sonra ailesinin yanına Palmera şehrine geri dönüyor. Burada ailesinin sahip olduğu dükkanın iflas ettiğini ve küçüklükten beri oturdukları evlerinin iki ay içinde boşaltılması gerektiğini öğrenmesiyle hayal kırıklığı yaşıyor. Durum böyle olunca karakterimiz hemen iş aramaya koyuluyor ve filmin ikinci kötü karakteri olan Victoria Kord'un evinde, kız kardeşi ile çalışmaya başlıyor. Bu esnada Victoria Kord'un yeğeni olan Jenny eve gelerek teyzesinin yapmış olduğu planlara karşı çıkmaya çalışırken baş karakterimiz olan Jamie Reyes olaya dahil oluyor ondan sonra bulduğu yeni işinden de kovuluyor. Karakterimiz Jamie, Jenny'nin kendisine yapmış olduğu iş teklifini kabul ettikten sonra Kord endüstriye giden karakterimiz burada bir dizi olayla karşılaşıyor. İş görüşmesi sonucun da eve sadece elinde bir hamburger paketiyle geri dönen karakterimiz bu paketin içinde ne olduğunu merak eden aile sakinleri ile birlikte kutuyu açıyorlar. Bu sahneden sonra Jamie'nin hikayesi artık Blue Beetle'ın hikayesine evrilmeye başlıyor.
Senaryoda pek bir yenilik olmasa da Blue Beetle, çoğu süper kahraman filminin gittiği yolu takip etmesine rağmen doğru yaptığı birçok nokta da mevcut. Jaime'nin ailesi ile olan ilişkisi, iyi ve kötü karakterlerin motivasyonu ve beni izlerken en çok şaşırtan, bu kez gerçekten de kahraman olmayı hiç istemeyen, sadece normal bir insan olarak yaşamak istediği, ancak şartların getirdiği mecburiyetten dolayı bunu kabul etmek zorunda kalan başkarakter.
İyi yanlarına değindik, şimdi de biraz eksik yanlarına değinelim. İlk olarak film, görsel efekt açısından Flash'a göre daha iyi ama yine de yetersiz. Bazı sahnelerde görsel efekte yeterli özen gösterilmemiş, göze batıyor. Diğer taraftan, dövüş sahnelerinin de tam tersi gerçekleşmiş. İki sahnede karakterimize Scarab başkalarının elinde de bulundu ama seni seçti diye belirtiyorlar. Peki neye göre seçti, neden seçti? Film boyunca bundan bahsedilmiyor, karakterimiz de hiç sorma gereği duymuyor. Belki filmin sonuna doğru aradaki diyaloglardan göze sokulmayacak şekilde cevabı verilir diye düşünüyordum ama olmadı. Ailedeki karakterlerin bazı sahnelere aniden girerek o anın heyecanını kaçırması. Bunlar harici seyir zevkimi kaçıran başka bir şey yoktu açıkçası.
Sonuç olarak, Blue Beetle, kendi çizdiği sınırlar içerisinde, yer yer eğlenceli, yer yer heyecanlı hikayesiyle, büyük beklentiler olmadan izlenebilecek bir yapım olmuş. Guardians of the Galaxy 3'ten sonra benim için senenin en iyi Live-action süper kahraman filmi oldu.