Türk dizi senaryolarında bir tabu var; yasak aşk olmazsa bu dizi izlenmez. Hayır, izlenir. Peki nasıl? Görüyorum, çoğu kişi ki, genellikle bunlar yasak aşk dizilerini pek sevenler, TRT’deki dizilere birçok eleştiri yapıyorlar; yok sadece Osmanlı Tarihi’ni yanlış anlatan diziler var, yok sadece yoksul yerlerde çekilen diziler var. Evet, doğru, sadece onlar var belki ama izleniyor. TRT, yasak aşkı konu aldığınız dizilerden çok daha fazla izleniyor. Neden? Çünkü bizim insanımız tarihi içeren dizileri de oldukça fazla seviyor ve izliyor. Pekii, siz ne yapıyorsunuz? Osmanlı’nın son dönemlerinin ve Cumhuriyet’in ilk dönemlerinin en bilgili, en sanata düşkün ve en askeri başarıları olan aileyi, sadece aşk hayatını, neden evlenmiş boşanmış veya neden yasak aşk yaşamışlar diyerek, tam olarak buradan vuruyorsunuz. İlk başlarda herkesi meraklandırıp, dönem kıyafetleri, kocaman bir köşkü imar edip, ardından konuyu sadece, ‘Şakir Paşa geliniyle aşk yaşamış’ konusunu merkeze alırsanız, ailenin yaşayan üyelerinden de böyle bir veto elbette ki alırsınız. Ha keza, dizide sadece aşk değil, ne kadar çıplaklık varsa insanlar izlesin diye kullanıyorsunuz. Türk insanı, evet dizi izlemeyi oldukça çok seviyor, ancak böyle bir tarihi anlatan dizide de sadece çıplaklık kullanalım da dizi izlensin kaygısına girilirse bu dizi de 1 sezonu tamamlamadan yayından kaldırılır. Gerçek hikayeleri kurgulayıp yansıtmak, vatandaşı izlesin diye kandırmaya çalışmak artık işe yarayan bir taktik değil.
Pekii, bu dizi nasıl olmalıydı?
Ben Şakir Paşa Ailesi’ni diziyle tanıdım yalan yok. Ancak dizinin gerçek bir hikayesi olduğunu öğrendiğimde ki, bu dizinin 3’üncü bölümüne denk geliyor, izlemeyi bıraktım. Onun yerine aile ile ilgili ne kadar kitap var ise araştırmaya koyuldum. İlk önce Fahrünnisa Zeyd’in kızı Şirin Devrim’in yazdığı kitabı buldum ki, zaten çok satanlara girmişti bile. Kitapta, aile üyelerinin birçoğunun, 2-3 kez evlenmiş olduğunu gördüm. Ancak bu sadece ailenin erkeklerine özgü bir durum değildi, ailedeki kadın ve erkek birçok kişinin birçok kez evlenmiş olduğunu fark ettim. Ardından kitaptaki anıları okumaya başladığımda, ailenin yaşadıkları buhranlardan, aldıkları eğitimlere, hayatlarını geçirdikleri şehirlerden, yeteneklerini bulma serüvenlerine kadar birçok konuda ayrıntılı bilgi sahibi oldum. Ve bunu bizzat Şakir Paşa’nın torunundan öğrendim. Kitabı okurken, benim ilgimi çeken şey ailedeki üyelerin neden birden fazla kez evlendikleri olmadı; ilgimi çeken, ailenin yer aldığı yüksek mevkilerdeki sorumlulukları, sanata, edebiyata, bilime ve vatana ne kadar düşkün olduklarıydı. Kızların okumasının mümkün bile olmadığı dönemlerden, bir aileden çok sayıda sanatçı çıkması ve bunların çoğunun da kadın olduğu döneme ışık tutulmasıydı. Şakir Paşa evet, eşini aldatmıştı, ancak eşi çocuklarının da sorumluluğuyla hayatına devam etmiş, tüm çocuklarını en iyi şekilde yetiştirmeye çalışmış ve hepsinin önemli mevkilerde önemli işler yapmasına vesile olmuştu. Keza Şakir Paşa da kızlarının edebiyatta, müzikte, resimde, bilimde kendilerini yetiştirmelerinin önünde durmamış ve onları desteklemişti. Osmanlı’da önemli mevkide bir asker iken, Cumhuriyet için de aynı şekilde gelişmeyi savunmuştu. Öyle ki, kızlarını Cumhuriyet için savaşan önemli askerlerle, edebiyatçılarla evlendirmişti. Kızların çoğu yurt dışında okumuş, sergiler açmış, kimi prenses unvanına sahip olmuş kimi ise sosyetenin önemli simalarından biri haline gelmişti.
Skandallar
Ailede skandal yok muydu? Elbette vardı. Örneğin; Şakir Paşa’nın asıl adı Cevat Şakir olan, mahlası ise hepimizin bildiği Halikarnas Balıkçısı olan oğlu tarafından gerçekten öldürüldü mü, öldürüldü ise nedeni neydi bilmiyoruz. Ancak Cevat bu nedenle hapis yatmış, hatta sürgün edilmişti. Öte yandan en büyük kızı Hakkiye de eşi tarafından aldatılmıştı. En küçük kızı Aliye (Alyoşa) yıllar boyu Karl Berger ile aşk yaşamış, defalarca aldatılmış, Berger uğruna bir kadını vurmuş ve evlendikten hemen sonra da Berger’i kaybetmişti. Oğlu Suat evli olduğu eşi ve çocuklarını bırakıp Amerika’ya gitmiş ve başka bir kadına aşık olmuş, eşini boşamış ve o kadınla evlenmiş ancak en sonunda yeniden çocuklarının annesine dönmüştü. Fahrünnisa Zeyd ise inişli çıkışlı bir evlilik ardından İzzet Melih Devrim’den ayrılmış ve Irak prensinin eşi olarak prenses olmuş, ancak Irak’ta yaşanan darbe sonrası hayatlarında ne prenslik ne de prenseslik kalmış, Fransa’da küçük bir resim atölyesinde hayatlarının son demlerini yaşamışlardı.
Sanatçılar
Ancak tüm bunlar bu aileden nesiller boyu askerler yetişmiş, Cevat Şakir Kabaağaçlı (Halikarnas Balıkçısı) gibi bir yazar ve ressam, Fahrünnisa Zeyd gibi modern Türk resim sanatının uluslararası alandaki öncüsü, Füreya Koral gibi ilk Türk profesyonel kadın seramik sanatçısı, Aliye Berger gibi Türk sanatının ilk gravür sanatçısı, Ayşe Erner gibi bir piyanist, Şirin Devrim gibi bir tiyatro sanatçısı, Suat Kabaağaçlı gibi istihbaratçı ve ressam gibi sanata ve vatana hizmet eden donanımlı insanları, sadece evlilikleri ve özel hayatlarıyla anmak, gerçekten çok büyük bir haksızlık. Türkiye için, sanat için bu kadar emek vermiş bu insanların hatıralarına da saygı duyarak, sadece yasak aşk gibi bir konu içeren dizinin yayından kaldırılmasını, emeği geçenler ve tüm çalışanlar adına üzülsem de doğru buluyorum. Bazen bazı olaylara ve yaşananlara sadece tek bir noktadan bakmak yerine, geniş bir pencereden bakmak çok daha doğru bir seçim olabilir.