Eğitim sisteminin hayatımızda bu kadar büyük bir yer kapladığı bir başka ülke var mıdır, bilmiyorum. Hayatımızı şekillendiren, kaderimizi çizen sınavlar… Kimimiz için üniversite kapısına anahtar, kimimiz için de daha baştan kaybedilmiş bir yarış. Sınav sistemi dediğimiz bu dev mekanizma; ezberi ödüllendirirken, düşünmeyi, yaratıcılığı ve sorgulamayı yıllardır kenara itiyor. Ve ne acıdır ki, bu sistemin içinde doğup büyüyen çocuklar, gençler ve hatta yetişkinler olarak bunun doğal bir süreç olduğuna inanıyoruz.
Lisede, öğretmenimin bana söylediği bir cümle hâlâ kulaklarımda çınlar: “Sınavlarda çıkmazsa bilmesen de olur.” Bu cümle, aslında eğitim sistemimizin özeti gibi değil mi? Öğrenmek için değil, sınavı geçmek için çalışıyoruz. Matematiği anladığımız için değil, formülü ezberlediğimiz için çözüyoruz. Dil öğrenmek mi? Gramer kaidelerini kağıda dökmek, kelime listelerinden soruları ezberlemek... Anlamak ya da konuşmak değil, sınavın istediği şekle girebilmek mesele.
Şimdi yüksek lisans için tekrar sınav maratonuna girmiş bir yetişkin olarak, aynı sıkışmışlığı yeniden yaşıyorum. ALES, YÖKDİL gibi sınavlarda kelimeleri ezberlemek, paragrafları hızlıca geçip "doğru şıkkı" işaretlemek zorundayım. İngilizcem neden geriledi, neden bu sistem beni sürekli ezbere yönlendiriyor diye sormaya bile fırsatım yok. Sınavlar, bilgiyi bir yarışa dönüştürüyor. Oysa öğrenmek bir süreçtir, yarış değil. Sistemin dayattığı bu ezberciliğin sonuçlarını hep birlikte yaşıyoruz aslında.
Günümüzde, okuduğunu anlamakta zorlanan üniversite mezunları, birkaç dakika bile akıl yürütmeden çözüm bulamayan insanlar yetiştiriyoruz. Sınavdan yüksek not almış ama hayatta kendini ifade etmekte zorlanan gençlerin sayısı arttıkça, bu sistemin sadece bir "ölçme" değil aynı zamanda bir "engelleme" aracı olduğuna inanmaya başlıyorum. Peki ya kişisel hayatlarımız? Sınav tarihleri yaklaştıkça yaşadığımız kaygı, uykusuzluk ve umutsuzluk... "Başaramazsam ne olur?" sorusu, aklımızdan çıkmıyor. Halbuki başarısızlık, öğrenmenin doğal bir parçası değil midir? Ama hayır, bizim sistemimizde sınavlarda hata yapmak "geleceği çöpe atmakla" eş tutuluyor. Sınavların tamamen kaldırılmasını beklemek gerçekçi değil elbette. Ama sorulması gereken soru şu: Bu sınavlar gerçekten neyi ölçüyor? Bir insanın potansiyelini, yeteneğini, yaratıcılığını iki saatlik bir teste sıkıştırmak ne kadar adil? Üstelik herkesin eşit imkânlara sahip olmadığı bir ülkede...
Eğitim sistemi, eleştirilmekten çok reform edilmeyi hak ediyor. Sınavların önceliği azaltılıp, öğrencilerin düşünme becerilerini geliştirecek, eleştirel ve yaratıcı yolları açmak zorundayız. Bilgiyi sadece test kağıdına değil, hayata uygulamayı öğretmek zorundayız. Çünkü hayat, çoktan seçmeli sorulardan ibaret değil.