Dün gece Sağlık Eczanesinin pazar nöbetinde işler rutin ama hareketli seyrinde ilerliyordu. Ağrı kesici ve antibiyotik isteyenlerin sesi, sıkılaştırıcı yüz kremi soranların sesine karışmıştı. Ta ki, elektrikler kesilene ve geçen sene deli paraya yaptırılan acil aydınlatma sistemi devreye girene kadar.
Kalfa Mehmet üst raftaki parasetamola uzandığı esnada, tavanda bir kıvılcım gördü. Kıvılcım adeta bir balerin gibi kabloların etrafında dans ediyor, yangına merhaba diyordu. Ardından bir "pırt" sesi ve kabloların ateşle buluşması derken, tavanın orta yerinde minik bir yangın gösteriye başladı.
Mehmet yangını söndürmek için telaşla eline aldığı spreyi kıvılcımlara doğru püskürttü seri bir şekilde. Eğer elindeki lavanta kokulu oda spreyi değil de bir yangın söndürücü olsaydı daha ilk anda yangına karşı mücadeleyi kazanabilirdi. Düşman yangına karşı kullanılan bu ilk silah yangını söndürememiş ama Sağlık Eczanesi’ni bir anda lavanta esintisi kaplamıştı. Yangın ise halinden memnun alevlenmeye devam ediyordu.
Saldırgan yangına karşı ikinci silah olarak etrafta bankoların üzerinde duran su şişeleri ve yarım dolu çay bardakları kullanıldı. Israrcı yangının su ve çay ile yatışmayıp “Üzerine kola, soda yok mu?” dercesine kıvrak figürler sergilemeye devam etmesi, obur bir yangın ile karşı karşıya olduklarını akıllara getirdi.
Bu esnada Eczacı Aysel yerdeki 6 kiloluk yangın söndürücüyü zeminden söküp alırken pilates eğitmeni Beyza’ya bir kez daha içten teşekkür ediyordu. En büyük düşmanı kuru kimyevi toza karşı yapacak hiçbir şeyi olmayan fırıldak yangın, çareyi hemen sıvışmakta bulmuştu.
Bahtsız yangın ortamdan tüyerken Eczacı Aysel’in gür sesi duyuldu.
- Koş Mehmet, sigortaları kapat. Bir de bak bakalım hastanenin teknisyeni oralarda mıymış?
- Hemen abla, gidiyorum.
Panikle dışarı fırlayan Mehmet, koşarak karşıdaki hastanenin aciline daldı. Acil serviste hastalar olağan bir şekilde sedyelerde yatıyor, kimi sessizce inliyor; kimi de cep telefonlarında şeker kırmaca oynuyordu. Telaş ile koşturan sadece kalfa Mehmet ve birkaç hastabakıcı görünümlü temizlik görevlisiydi.
Kalfa Mehmet derin bir nefes aldı, kalbi göğsünden çıkacak gibi hızla atıyordu. Kafasındaki panik düşünceleri bir kenara bırakıp, aklına gelen "elektrik" ile ilgili en mantıklı şeyi söyledi:
— Yangın! Yangın! Bana bir elektrikçi lazım!
Kalfa Mehmet bağırırken acilin ortasında bir anda bir sessizlik oldu.
Deneyimli güvenlik görevlisi Serkan, ara sıra sigara otlandığı kalfa Mehmet’e dik dik bakarken, “Bu saatte içkiyi fazla kaçırdı sanırım" diye düşündü. Acildeki hastalar bir anda Mehmet'e doğru dönüp kaşlarını kaldırarak bakmaya başladı. İçlerinden biri, acilin gediklisi yetmişbeşlik Ali amca, kolunda serum takılı olduğu halde duruma derhal müdahil oldu.
— "Elektrikçi mi? Burası acil yavrum. Elektrikçi ne arar!" dedi. “Sen İkinci sanayi’ye gideceksin, şuradan geçen dolmuşla” deyip sigara sarısı dişlerinin arasından kıhkıhladı.
Diğer bir kasaba uyanığı hasta yakını cebinden telefon çıkarıp “Birader elektrikçi mi arıyorsun? Benim bacanak elektrikçi, arıyorum hemen ama gece tarifesi alır, karışmam" dedi.
Kalfa Mehmet’e doğru yaklaşan devletten emekli ama şu anda SGK’lı hemşire, "Yangın yangın dersin ama elektrikçi istersin! İtfaiye istemediğine emin misin?" diye dalgasını geçti fırsat bulmuşken.
Mehmet bir an durdu, nefesini toparlamaya çalıştı ve sonunda:
— Ya... Karşı eczanede yangın çıktı, ama elektrikten! O yüzden acil elektrikçi lazım! diyebildi, soluk soluğa. Paniği onu terk etmemişti henüz.
Şaşkın şaşkın bakan birçok göz birbirine değerken, güvenlik Serkan santrali arayıp teknisyen Murat’ı anons etmelerini istedi. Serkan dünyalar güzeli Nejla ile 2 dakikacık bile olsa bu konuşma fırsatını kaçıramazdı.
Güvenlik Serkan’a teşekkür eden kalfa Mehmet bir anda elini anlına vurdu: "Acaba sigortaları indirmiş miydim?"