Daha önce “100. Maymun Deneyi”ni duymuşmuydunuz? Bazıları içinse “100. Maymun Fenomeni”. Öncelikle varsayımsal bir olgu olduğunu belirterek başlamak isterim. Yalnız çok ilginçtir ki; aslında bunu zaman zaman bizler de deneyimliyoruz farkında olmadan. Bizim de bazılarımızda, zamanından beri gelen, kırk defa söylersen olur, kötü şeyleri dışından söyleme, ya da güzel şeyleri anlatma bozulur gibi inançlarımız yok değil. Yalnız bu deney bir farkındalık yaratılacağı zaman, ‘kritik kütleye ulaşınca öğrenme’ denilen bir gerçeği kapsıyor. 

Daha da açmak gerekirse; kritik kütleye ulaşılan düşünce ne olursa olsun, zihinden zihine aktarım yapabiliyor. Evren denilen şeyin içinde birçok frekans var, özellikle; ses dalgaları yayılımı çok kuvvetli bir güce sahip. Zihnimizin de bir sesi olduğunu düşünürsek, bu fikre bir şans verebiliriz. Değişim hayatın içinde sürekli olarak karşımıza çıkan ve geliştiren bir gereklilik. Değişim insanın kişisel olarak ne kadar hayatındaysa, toplumlar da bu değişimden nasibini alıyor. Pekii, bu değişim nasıl oluyor? İşte bu deneyin sonucuna göre her şeyin bir kritik kütlesi var ve toplumlar, eylemler, düşünceler, davranışlar, bu kritik kütleye ulaşınca, zihinsel aktarım yoluyla, (Yani görmeden ve duymadan) değişime veya gelişime uğrayabiliyor. 

Deney kaba olarak şöyle başlıyor. İnsana yapısal olarak en çok benzeyen hayvan olarak maymunlar kullanılıyor. 30 seneden fazla süren bu deney için öncelikle kumlara tatlı patates bırakılıyor ve Japonya’nın Koshima adasında yaşayan maymunlardan ilk olarak bir tanesinin, patatesin o topraklı tadını beğenmeyip yıkamaya başlayıp, aslında yıkanarak yenmesi gerektiğini etrafındakilere yavaş yavaş duyurmasıyla, artık diğer maymunlar da bu şekilde yemek yemeğe başlıyor. İçlerinden yalnızca bir tanesi bu durumu kabul etmiyor. Sembolik olarak 100 maymun belirtilmiş olsa da aslında sayı oldukça fazla. Burada kritik kütle daha anlaşılabilir olması adına 100 olarak belirtiliyor. 99 maymun bunun böyle yapılması gerektiğini kabul ederken, yalnızca bir tanesi kabul etmiyor ve o edene kadar deney sonuca ulaşamıyor. İşin asıl ilginç tarafı, o da deneyip kabul edince istenilen kritik kütleye ulaşılıyor. Ve aynı günün akşamında tüm adadaki maymunlar artık patatesi yıkayarak yemeğe başlıyor. Daha da şaşırtıcı olan kısmı, bu adayla alakası olmayan, yüzlerce kilometre uzaktaki adalarda yaşayan maymunlar da, artık patatesi yıkayarak yemeğe başlıyorlar. Yani öğrenme; belirli bir sınırı aştıktan sonra, yeni bir bilinç seviyesine ulaştıktan sonra gerçekleşiyor. Toplum olarak yüksek sesle ve bazen binlerce kişinin aynı anda söylediği şarkılar bile kritik kütleyi oluşturup, bir takım şeylerin değişmesine vesile olabiliyor. Bu yüzdendir tezahüratlar! Toplumun sesinin şiddetli gücünün azımsanmaması içindir. Elimizden geldiğince iyi olanı düşünür ve çağırırsak daha güzel yarınlara merhaba diyebiliriz. Belki bizimle aynı anda birçok kişinin zihninden de aynı iyi dilekler geçiyordur. Şimdi hep birlikte kararımızı verelim. Bu konuyu var mı sayalım, yoksa yok mu? Çok daha güzel günlere...