Özellikle anne, baba olanlar, çevresinde yeğenleri, kuzenleri, torunları olanlar, çocuklarla daha fazla haşır neşir olanlar, ya da eğitimciliğin bir ucundan tutmuş olanların, özellikle son günlerde fazlaca dilinde olan zorbalıktan, akran zorbalığından bahsetmek istiyorum sizlere.
İnsanın en acımasız hali yalın hali. Yani, çocuk hali. İşte bu çok şirin, ufacık, tefecik, minicik çocuklar bazen öyle acımasız olabiliyorlar ki. Biraz açalım konuyu bu zorbalık nasıl gelişir? Öncelikle zorbalık her yaşta insanın karşılaştığı, psikolojik olarak çok zorlandığı bir davranış şeklidir. Fakat bu, özellikle çocuklarda olduğunda telafisi hiç de kolay olmayan bir sürece sürükler hem çocukları hem de ebeveynlerini. Akran zorbalığı bir veya daha fazla çocuğun kendilerinden, daha güçsüz olduklarını bildikleri veyahut; daha güçsüz görünen çocuklara, isteyerek, yok yere bilinçli olarak uyguladıkları sürekli rahatsızlık vermek, küçümsemek, alay etmek, tehdit etmek, aşağılamak gibi davranışların psikolojik şiddete uzanan şeklidir. Yani aslında bir amaca yönelik her yaşta insanın birbirine yapabileceği kötü bir davranıştır. Fakat bundan çocuklarımızı korumak için neler yapmalıyız? Öncelikle ben şunu düşünürüm; ben çocuğumu zorbalık yapmasın diye eğitirken başkalarının çocukları tarafından zorbalığa uğrayabilir. Bu da gerçekten birçok ebeveyn için kabul görmeyecek kadar stresli bir durumdur.
Bunun için yapılması gereken en doğru ve ulaşılır olan şey, çocuğumu zorbalığa karşı korunması için bilinçlendirmek. Kendisini kötü hissettiği anda ben ya da yanındaki herhangi bir yetişkinle bu durumu paylaşmasını sağlamak. Çünkü bazen çocuklar kendilerinde bu durumlarla ilgili yetersizlik hissederek korkuya kapılabiliyor ve içlerinde yaşayıp bu durumları kendilerini çıkmaza sokacak bir şekilde büyütebiliyor, işin içinden çıkamıyorlar.
Geçenlerde haberini okuduğum yurtdışında yaşayan gözlüklü ve kulakları normalden daha büyük bir çocuğun, arkadaşları tarafından sürekli zorbalığa uğrayarak, sonunda hayatına son vermesi gibi acı ve geri dönüşü olmayan olaylarla sonuçlanabiliyor. Veyahut size çok küçük bir çocuğun dilinden sesleneyim. Daha 10 yaşında bir kız çocuğu. Saçları upuzun, belinden aşağılarda deniz dalgalı. Okulun karşısındaki kırtasiyeden çıkmış. Geçen bir okul servisinin içinden bir kaç çocuk, köylüü, köylüü saçlarını nasıl uzatmış diye bağırıyor. Kız çocuğu koşturmaya başlıyor, ağlayarak. Ve o kız çocuğu gidip bir an bile düşünmeden, annesinin o çok sevdiği, kıyamadığı saçlarını omuzuna kadar kestirdi. Yerde kesilen saçlarına bakıp yeniden hıçkırarak ağlamaya başladı. Evet, hiç unutmadım o günü. Aynı sızı hala kalbimde. O kız çocuğu benim. Halbuki demiş ki, köylü milletin efendisi. Nereden bilsin küçücük çocuk ne anlama geldiğini! Öğretelim çocuklarımıza birilerini aşağılamanın nelere yol açabileceğini. Kolaydır çocuğa doğruyu anlatmak. Zor olandır yanlışı benimsetmek. Çünkü çocuk ürker, hisseder, bir yerde bir hata var. İşte bu yüzden zorlamadan yalnızca yanında olduğunu hissettirebilmeli. Yargılamadan. Ki güvensin, söyleyebilsin, korkmasın. Çocuklar üzülmesin. Kimsenin yanlış yetiştirme sonucu çocuklarına yaşattığı acının asıl acısını, başkalarının, saçlarına dokunmaya kıyamayıp sevdiği çocukları çekmesin.
Sonuç olarak bir çocuk dünyaya geliyorsa, onu en iyi şekilde yetiştirmemiz için bize emanettir. Her bebek doğduğunda tertemiz ve güzeldir.