1900’lerin başından itibaren geçen süre içinde, çok sayıda genç yaşlı insan hayatına mal olan salgın hastalıklar ve milyonların ölümüyle sonuçlanan ve günümüzde de devam eden savaşlar olsa da insanların gelişen teknolojiye paralel tıp bilimindeki yenilikler ve değişik etkiler sebebiyle geçmişteki insanlardan daha uzun bir ömre sahip olabiliyoruz. TÜİK’in (Türkiye İstatistik Kurumu) 2022 senesi ortalarında yayınladığı raporda Türkiye’de yaşam süresinin 75-80 sene arasında olduğunu gösteriyor. Oturduğunuz yerde paragrafı bitirene kadar okuduktan sonra, en fazla 30 saniye gözlerinizi kapatın ve sınırlı sayıda günleri olan ömrünüzün bu güne kadar nasıl geçtiğini, Ankebût Suresi – 57 Ayet tefsiri “Her canlı ölümü tadacak ve sonunda dönüp huzurumuza geleceksiniz.” doğrultusunda, Necip Fazıl Kısakürek’in Sakarya Türküsü şiirindeki “Bir hayata çattık ki, hayata kurmuş pusu / Geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek” mısraları eşliğinde düşünün. Ölümlü olduğunuzu düşünüp korkmaya başladığınız anda, Nazım Hikmet Ran’ın Karlı Kayın Ormanı’nda şiirinin “Ne ölümden korkmak ayıp / ne de düşünmek ölümü“ mısralarında bahsedilen korku ve düşüncenin, kimler için geçerli olmadığını, Kur’an-ı Kerim’de, tefsirini aktaracağım Bakara, 2/62 ayeti ve bir çok ayette mümin olanlara müjdelenmiştir “Şüphesiz iman edenler, Yahudiler, Hristiyanlar ve Sabiîler, bunlardan her kim Allah’a ve âhiret gününe iman edip, salih amel işlerse elbette onlara Rableri katında mükâfat vardır. Ve onlar için korku yoktur, onlar üzülmeyeceklerdir de.” Bir kaç gün sonra sınırlı sayıya sahip olan ömrümüzden geçen 365 gün sonrasında, hayat sermayemizden yerine hiç bir zaman koyamayacağımız yeni bir 365 günü harcamaya başlayacağız. Dünyanın etrafında dönüşünü aylara, günlere böldüğümüz gibi, günü de saatlere bölerek kendimizi hapsettiğimiz senenin son gününün akşamından başlayan, gece eğlenmeyi alkol duvarına toslayarak ertesi sabah mide bulantısı baş ağrısıyla uyanan fırsatçı haramzade esnafın geceye mahsus yaptığı zamları kabul eden, sanatkar denilen zatı muhteremlerin o geceye özel ödenen abartılı ücretlerin kendi paylarına düşeni sakince ödeyen, uzun saplı elma şekeri servis edilen eğlence mekanlarında boşalan cüzdanlarının farkına varmadan, gece yarısının son saatinin bitimi ile dünyanın en doğusundaki ülkelerden başlayarak, geçen 365 günün bütün olumsuzlukları, kötülükleri yok olacak zannıyla, kadeh kaldırıp birbirlerini tebrik ederken, patlatılan havai fişekler eşliğinde yeni seneye başladıklarını zannediyorlar! İçinizden senede bir gün olsun eğlenmeyelim mi diyenler çıkacaktır. Haklıdırlar eğlenebilirler, lakin yılbaşı, 'vur patlasın çal oynasın' demek değildir zira daha önce bahsettiğim gibi ömürlerinden 365 gün gitmemiş, tersine 365 gün kazanmışlar gibi sarhoş olup naralar atanların büyük bir çoğunluğu, sabah gözlerini ya nezarethanede ya da hastanenin acil servisinde açıyorlar. Dünyanın hemen hemen her ülkesinde, emperyalist kapitalist sömürgeci düzenin işbirlikçileri bu tür gösterişli kutlamalarla, sade vatandaşları kandırarak, dünyadaki; Savaş, bulaşıcı hastalık, kıtlık, enerji darboğazı, hava kirliliği, ozon tabakasının incelmesi sonucu artan hastalıklar, iklim değişikliği sonucu buzulların erimesi gibi ciddi sorunları düşünmelerini geciktiriyor… Siz bu zümreye dahil olmak ister misiniz? Halkının büyük bir bölümünün İslam dini mensubu olduğu kabul edilen ülkemizde, eğlenme adabımızın gelecek nesillere örnek olması ve "Ayağını sıcak tut başını serin, hayatını yaşa düşünme derin!” cümlesinin tersine düşünmeden sonunda pişman olacağımız hayatı yaşamak yerine, “Sizin hayırlınız dünyası için ahiretini, ahireti için dünyasını terk etmeyendir.” hadisinde belirtildiği gibi denge içinde, hayatımızın her gününün hesabını verebileceğimiz, Yunus Emre’nin "Yaratılanı Severim Yaratandan Ötürü” sözünde olduğu gibi insanlığa ve ülkemize faydalı inancımıza aykırı davranışlardan imtina eden bir hayat sürmeli. Atalarımızın orta Asya’da kullandıkları, ve günlerin uzaması, gecenin kısalmasının başladığı 21 Aralık’ı 22 Aralık’a bağlayan geceyi yaklaşık 17000 yıl önce, yeni yıl başlangıcı olarak kabul etmiş ve NARDUGAN BAYRAMI (Nar: Güneş / Dugan: Dogan) olarak bu günkü gibi 365 gün 6 saat süre gelen 12 ayrı hayvan ismini verdikleri takvimi kabul edip, mensupları oldukları pagan dininin kutsal saydığı orta Asya’daki Akçam ağacı (Hayat ağacı) süsleyip, mum yakarak, meditasyon, tütsü ya da yağ yakarak, muska yaparak ya da adak sunarak ibadet ederlerdi (Bazıları size tanıdık geldi mi?) (Daha geniş bilgi için, Kaşgarlı Mahmud “Divan-ı Lugat’i-Türk” isimli eserine bakınız) İslam dini mensuplarının Ramazan oruçları ve Hac ibadetlerini yapmak için uydukları, 12 kameri ay 354-355 gün olup Ay’ın Dünya çevresinde dönmesini esas alan ve Hz. Ömer’in halifeliği esnasında, hicretin 17. senesinde Miladi 639 yılında toplanan şuranın (Danışma-İstişare kurulu) Hz. Ali ra. önerdiği, Peygamberimiz Hz. Muhammed'in Mekke'den Medine'ye hicretinin başlangıcını 1. yıl olarak kabulü ile başlayan takvimdir. Çam ağacı süsleyerek Noel vesilesiyle birbirlerine hediye veren Hristiyan dünyası mensubu Ortodokslar ile Katolikler ve Protestanlar iki ayrı takvimi kabul ettikleri için Hz İsa’nın doğumunu iki ayrı Noel ile kutluyorlar 25 Aralık ve 6 Ocağı 7 Ocak’a bağlayan gecede, yani 31 Aralık sadece bir gün dönümü, lümpen takımının şişede balık olup, ifrazatlarıyla cadde ve sokakları kirletmelerine ve bazı varoş lümpen güzellerinin kırmızı iç çamaşırı giyip yeni yılda beyaz atlı prensi beklemelerine gerek yok. Birilerinin illaki ben tebliği yapacağım “Yılbaşı Hristiyan adetidir İslam’da yeri yoktur, kutlama yapmayın” dediğinde konu hakkında muttali olan şahısların, “Yılbaşı Hristiyanlarınmış günahmış, cehennem ateşinde cayır cayır yanacağız" diyeceklerini mi düşünüyor! Hadi canım sen de… Sınırlı sayıdaki hayatımızı doğruluk üzerinde kendimize, diğer yaratılanların ve vatanımızın istikbaline faydalı olacak şekilde doğruluktan ayrılmadan nefsimizin esiri olmadan ve İsrâ Suresi - 37. yeryüzünde böbürlenerek dolaşma! Ne yeri yarabilir ne de dağlarla boy ölçüşebilirsin. Ayet tefsirinde anlatılanlardan olmadan tamamlamak nasip olsun. Doğruyu her yerde herkese söyleme… '