Türk toplumunda aile yapısı kutsal bir kurum olarak ele alınır. Ancak son dönemlerde aile kavramı oldukça fazla eleştiri almaya başladı. Aile kutsaldır düşüncesini savunan kısım ile aileyi kutsal olarak görmekten ziyade güçlü sevgi bağı olarak gören kısım arasındaki bu eleştiri yumağı, yeri geldiğinde siyasi bir görüş olarak da ortaya koyuluyor. Türkiye bu yıl bir ‘Aile Yılı’ kavramı üzerinden şekillenirken, günümüzde gerçek yaşamlardaki aile yapıları, eskisi gibi kutsal aile yapısından oldukça farklı noktalara ilerlemekte. Şiddet konusunun üzerinde oldukça fazla durduğumuz bu dönemde, iş yerlerinde kişilere uygulanan ve mobbing olarak algılanan psikolojik şiddet, aslında aile içinde de mevcut. ‘Biz senin iyiliğini düşünüyoruz’ düşüncesi altında, kendi doğrularını karşısındaki kişiye dayatma uygulaması artarak sürmeye devam ediyor. Maalesef özellikle de kız çocukları için bu sorun azalmaktan çok uzakta. Bir kız çocuğu hangi yaşa gelirse gelsin, ailesinin doğrularını hayata geçirmekle mükellef olarak görülmekte. Evlenip farklı bir hayata başlaması bile bir kız çocuğunun ailesinin yükünü omuzlarında bir ömür boyu taşımasına engel olamıyor.
Genellikle erkeklere ‘Anne kuzusu’ olarak dayatılan manipülasyon, kızlarda ise saygısızlık ve ‘kızını dövmeyen dizini döver’ olarak addediliyor. Bir erkek ailesine duyduğu saygı nedeniyle eşi ve annesi arasında bırakılmak zorunda kalırken, kadınlar ise ailesinin tüm sorunlarının yükünü bir ömür boyu omuzlarında taşıyor. Hatta daha bebekken kız çocuklarına ailesinin bakımlarını üstlenme yükü yükleniyor. Anneler ve babalar yaşlılıklarında kendilerine erkek çocuklarının bakacağından değil, kız çocuklarının bakacağından emin oluyor ve bunu sık sık dile getiriyorlar. Hatta bir ailede bir erkek bir kız çocuğu varsa, o kız çocuğu sadece ebeveynlerinin değil, aynı zamanda erkek kardeşinin de çoğu sorumluluğunu üstleniyor. Ancak yaş kemale erdiğinde, kız çocuğu kadın olduğunda ve yaşatılan mobbinge dayanamadığı ve tepki gösterdiğinde saygısız ilan edilebiliyor. Kadınlar çok fazla ihtiyaç duyulan ancak bir o kadar da kolay gözden çıkarılabilen varlıklar. Kadın doğduğu günlerde babasına, evlendiğinde ise kocasına ait olarak görülürken, bu mobbingin yaşattığı psikolojik sorunları ise göz ardı edilebiliyor. Hatta bir ev hanımı olarak hayatını sürdüren bir kadına, iş görmez damgası vurulup, ebeveynlerine elbette ki kendisinin bakmak zorunda olduğu algısı da birinci dereceden dayatılan bir konu.
Kadının yükü büyük
Tüm bunları bir kenara bıraktığımızda, 2025 yılında artık ailenin kutsallık yapısını bir kenara bırakmak gerektiği çok açık ve net şekilde belli oldu. Günümüzde mobbing insanları intiharlara kadar götüren bir problem olarak tescillenmişken, sorunu çözme eğilimi ise hala geri plana atılıyor. Çevremde gördüğüm ve aile içinde mobbinge uğrayan kadınların çoğu, çocuk sahibi olmaktan kaçınıyor. Çünkü öğrenilmiş çaresizlikle, çocuklarına kendilerine davranıldığı gibi davranmaktan oldukça fazla korkuyorlar. Kadın, bugün artık çalışma hayatında etkinlik gösteren, dişiyle tırnağıyla parasını kazanmanın yanı sıra evinde de temizlik, bulaşık, çamaşır, ütü işlerini yapmaya ve çocuklarına da aynı özenle bakmaya çalışan bir insan. Ancak maalesef, topumun dayattığı ‘kadın evinde çocuklarına, eşine bakacak’ algısının yanı sıra iş hayatında da yaşadığı mobbingle tüm gücüyle savaşırken, asıl darbeyi kendi ailesinden alıyor. Çoğu ebeveyn kız çocuklarına, ‘Çalış ve ekonomik özgürlüğünü eline al’ diyerek destek olurken, aynı şekilde birçok ebeveyn ise, ‘Kocana ve çocuklarına bak, çalışma, otur evinde’ algısını devam ettiriyor. Ve maalesef bu algıyı genellikle annelerde görüyoruz. Annelerin eli öpülür, cennet annelerin ayakları altındadır, ancak gelin gerçeği konuşalım; birçok kız çocuğunun, kadın olduğu yaşta ortaya çıkan travmalarının sebebi annesinin tutum ve davranışlarıdır. Kimi sevgisiz bir anneyle büyür, kimi aşırı ilgili bir anneyle büyür, kimi ise temizlik hastalığı olan bir anneyle büyür. Tüm bunların ilerleyen dönemlerde o kız çocuğunun, kendi çocuğuna ilgisiz ve tahammülsüz veya tam tersi aşırı ilgili ve bu kez de ilgiden boğma noktasına kadar gelen davranışlarıyla öne çıkar. Veya annesi titizlik hastası olan bir kız çocuğu, kendi evinde de ya aşırı titiz olarak veya tam tersine titizlikten çok uzak bir hayat tarzına geçiş yapabilir. İşte bunların çoğu, psikolojik yetersizliklerden veya psikolojik sağlığın umursanmamasından ortaya çıkar.
Gerçek dünya masallardaki veya hikayelerdeki gibi değil. Psikolojik sorunlar bulunduğumuz yüzyılın en büyük handikapı. İntihar eden birçok kişinin psikolojik şiddet gören kişiler olduğunu görüyor, ancak buna kulak kapatmaya devam ediyoruz. Travma toplumda üzerinde durulmayan bir konu ancak maalesef travmalar bugün kişi yaşamını en olumsuz etkileyen şey. Annelik, babalık, kardeşlik, sevgi ve güven bağı yüksek olan kurumlar. Ancak gerçek artık şu ki; bir anne veya bir baba, çocuğuna psikolojik şiddet uyguladığını fark etmese bile bu bir travma unsurudur. Ve kimse kimseye travma yaşatma hakkını kendinde bulamaz. Anne de olsa baba da olsa, eğer yaşama mani olan bir durum ortaya çıkarıyorsa, biz bu yapıyı kutsal kabul edemeyiz. Yanlış yanlıştır ve kutsallık bir yanlışı doğruya çeviremez. O yanlıştan uzaklaşmak da travma yaratılan kız çocuklarına yakışır. Bu hayat sizin, işgal edilmesine izin vermeyin.