Türkiye'de 'prime time' denilen akşam kuşağı dizilerinin, son dönemde ne kadar sorunlu senaryolarla çekildiğini biliyoruz. Üzerine oldukça fazla tartışma dönüyor olmasına rağmen, yayınlanan dizilerin aynı oranda reytinglerinin artmaya devam ettiğini de görüyoruz. Her ne kadar eleştiriliyor olsa da, kadına karşı şiddeti, çocuk gelinleri, aldatmayı, kumarı, uyuşturucuyu özendirici senaryoları izlemeye devam ediyoruz.
Bunun yanında gerçekten eğitici, hayatın gerçeklerine kucak açan, farkındalık yaratacak dizilerin ise yayından birkaç bölüm sonra kaldırılması da ayrı bir ironi göstergesi olarak karşımıza çıkıyor. Tüm bunlara bakıldığında, senaryoda devlete, iktidara söylenen en ufak bir söz, bir sahne için RTÜK'ün soruşturma üzerine soruşturma, dava üzerine dava açtığını, cezalar yağdırdığını görsek de, kadına şiddet, özendirici kötü alışkanlıklar içeren dizilere ise ses çıkarılmadığının farkındayız. Bu noktada RTÜK, zaten kaybettiği güvenin üzerine daha fazla güvensizlik tohumu ekmek için adeta canla başla çalışıyor. Ülkemizde tarikatların ne kadar sorunlu bir konu olduğunu, Atatürk'ün öngörüsünde "Türkiye, tarikatlar, cemaatler ve müritler ülkesi olamaz" sözünün üzerine aslında ne kadar tehlikeli de bir konu olduğunu vurgulamak zorundayız. Bu konu da yakın zamanda yayın hayatına başlayan ve oldukça fazla eleştirilen "Kızıl Goncalar" dizisiyle de ortaya çıktı. Dizi, senaryosunda bu tarikatların içerisinde yaşanan durumları oldukça açık şekilde işlemiş ve dolayısıyla da tarikat mensuplarının radarına girmiş durumda. Pekii bu dizi neden gündeme bu kadar bomba gibi oturdu? Çünkü bu konu Türkiye'nin kanayan bir yarası. Öğrenci yurtlarının fiyatlarının ve yaşam şartlarının geldiği noktada zaten öğrencileri güzelleme yapılarak cemaat yurtlarına mecbur bırakan bir yönetim bu insanlara güç verirken, bir diğer yandan da dizi sektörünün şiddete ve kötü alışkanlıklara göz yuman senaryoları yayınlamaya devam etmesiyle, Türkiye’de insanların muzdarip olduğu tüm konuların başrolleri, kendilerini güçlü göstermek adına sahaya çıktı. Dizinin yayınlandığı kanalın kapısına kadar dayanarak dizinin yayından kaldırılması ve tüm yapım ekibinin çıkıp kendilerinden özür dilemesi gerektiğini üstüne basa basa söyleyerek, resmen tehdit ettiler. Bir diğer yandan da dizinin hem RTÜK’ten inceleme alması, hem de çekim yapılacak platoların birer birer iptal edilmesi de cabası. İşte en basit gözden, Türkiye’nin geldiği nokta. Canı her sıkılan, eline her sazı alan, karşısındakine söz geçirebileceğini, onun yanında da buralar benim özgüveniyle sahiplik taslayabileceğini düşünüyor. Neden? Çünkü yaptıkları suçlar insanların gözlerine sokularak aydınlanma yaratabilir korkusuyla. Demek ki neymiş, bazı çevreleri korkutmak için bir dizi bile yetermiş. Kabadayılık taslamak isteyen herkese bedava. Bu ülkede bu düşünce yapısı devam ettiği sürece, iyi şeyler ortadan kalkar, kötü şeyler ise hüküm sürmeye devam eder.