Geçtiğimiz hafta Fenerbahçe karşısında yine klasik bir Göztepe izledik. Rakibine 3 – 2 yenilen ama futbol olarak kök söktüren bir takımı. Sarı-Kırmızılılar, her zaman olduğu gibi maça çok hızlı başladı. Adeta Fenerbahçe’yi sahasından çıkarmadı. Zaten Göz – Göz’ü farklı kılan şeylerden biri de bu. Nerede olursa olsun futbol oynamaya çalışıyor. Ve bunda da başarılı oluyor.
Özellikle Dennis, orta saha üstünlüğünün alınmasında büyük pay sahibi oldu. Dennis’e Miroshi de eşlik edince Fenerbahçe ilk yarıda neredeyse top görmedi. İleri uçta ise herkes gözünü Romulo’ya dikmiş iken Juan Silva adeta parladı. Özellikle kalabalık rakip defansın arasından attığı gol çok güzeldi. Orada Romulo’nun asistini es geçmeyelim. Kaçan net gol pozisyonları ile müthiş bir ilk yarı izledik. O toplardan bir tanesi girmiş olsaydı; bugün belki başka şeyler konuşuyorduk.
İkinci yarı ise tam bir şansızlık ile başladı. Göztepe defansının üst üste iki hatasından sonra topu önünde bulan En Nesyri’nin golü her şeyi tersine çevirdi. Belki bir süre sonra Göz – Göz yine toparlanabilirdi. Fakat gününde olmayan Lis’in yediği iki gol moralleri iyice bozdu. Burada her zaman Stoliov’un sözü aklıma geliyor. Bulgar Hoca sürekli takımının genç ve kırılgan olduğunun altını çiziyor. Bunu aşmak için çok çalışmaları gerektiğini vurguluyor.
Gerçi Göztepe hep inatçı bir boksör gibi düştüğü yerden kalkıp savaşmayı sürdürüyor. Miroshi’nin golünden sonra ibre tekrar döndü. Hele ki benim en büyük favorimlerinden olan Heliton’un röveşatası tarihi bir gol olabilirdi.
Sonuçta yine aslanlar gibi mücadele eden bir Göztepe ve alkışlarla alınan bir mağlubiyet vardı. Sarı-Kırmızılılar futboluyla doğru yolda ilerlemeye devam ediyor. Bu hafta sonu Göztepe, Alanyaspor önünde yeni bir sayfa açıp Avrupa’ya bir adım daha yaklaşacaktır.