Açık gerçeğe rağmen yalanlara nasıl inanırız? Hiç aklınıza geldi mi bu soru. Yalan olduğunu bildiğiniz gerçeğe inanarak kendinizi kandırdınız mı?
Araştırmalar beklenti ve motivasyonun, yalanların kabulünü nasıl şekillendirdiğini gösteriyor. Kısacası yalana inanmak bize daha kolay geliyor. Bunun bir kademe üstü ise insanın kendi söylediği yalana inanması.
Modern dünyada dezenformasyon psikolojisi her zamankinden daha fazla önem kazandı. Sosyal medya, bilgi teknolojileri ve ekranlarla bu denli iç içe olmamız, insan zihninin kendini kandırma kapasitesini çarpıcı bir şekilde artırdı. Bilgiye ulaşmak her ne kadar kolaylaşmış olsa da, neyin gerçek neyin yalan olduğunu ayırt etmek bir o kadar zorlaştı. Peki, açık gerçeğe rağmen neden bazen yalanlara inanmayı tercih ederiz?
İnsan, bilinenin aksine en büyük yalanları kendisine söyler. Gerçekler acıdır ve herkes acı sevmez.
İnsan beyni, hayatta kalma içgüdünün bir parçası olarak bazen gerçekleri bütün sertliğiyle kabullenmek yerine, yanılsamaları benimsemeyi tercih eder. Bu durum evrimsel açıdan anlamlıdır; çünkü umut, iyimserlik ve kendine güven gibi hisler, bireylerin zorluklarla başa çıkmasını ve hayatta kalmasını kolaylaştırabilir. Fakat aynı mekanizma, bizi manipülasyona açık hale de getirebilir.
Araştırmalar, beklentilerimizin ve motivasyonumuzun inançlarımızı şekillendirdiğini gösteriyor. Mutlu olmayı istediğin için bir çapkına, bir narsiste, bir dolandırıcıya aşık olmak gibi bir şey bu yalana inanmak olayı. Mutlu olmak istersin, gerçekler güneş gibi gözünün önündedir ama sadece mutlu olma isteğin yüzünden yalanlara inanmak daha kolay gelir. Yani, bir bilginin doğruluğuna inanmak, sadece mantıksal bir analiz meselesi değildir; aynı zamanda psikolojik bir rahatlama ve aidiyet duygusuyla da ilgilidir. Eğer bir yalan, inanmak istediğimiz bir şeyi destekliyorsa, onu gerçek gibi algılamaya meyilli oluruz. Beynimiz, mevcut inançlarımıza uymayan bilgileri reddederken, onaylayan bilgileri daha kolay kabullenir. Bu fenomene "doğrulama yanlılığı" denir.
Gündelik hayatta hepimiz bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde kendimizi kandırdığımız anlarla karşılaşıyoruz. Gerçekten mutlu olmadığımız halde mutluymuş gibi davranmak, sevildiğimizi bildiğimizi sanarak bir ilişkide kalmak ya da bütün işaretler tersini gösterse de başarılı olacağımıza inanmak gibi örnekler, kendimizi koruma mekanizmalarımızdan bazılarıdır. Bu kaçış yolları bazen bizi daha güçlü ve dirençli kılsa da, uzun vadede gerçekleri görmezden gelmek yanlış kararlar almamıza ve hayal kırıklıklarına yol açabilir.
Yalanlar bazen bize şöyle sunulur: Pırıl pırıl parlak bir kutu, çekici bir kurdele ile paketlenmiş ama içi boş. O paketin içinin boş olduğunu fark etsek bile, zihnimiz onu istediğimiz gerçeklikle doldurur. Gerçek, rahatsız edici ve yıkıcı olabilir, ancak yalanlar tatlı ve avutucudur.
Gerçeği nasıl ayırt edebiliriz?
Kaynak sorgulamak: Okuduğumuz ve duyduğumuz bilgilerin gerçekliğini doğrulamak için çeşitli kaynaklardan kontrol etmek.
Duygusal tepkileri analiz etmek: Bir bilgi bizi olağan dışı derecede rahatlatıyor ya da çok hızlı bir tepki verdiriyorsa, sorgulamak gerekebilir.
Bağımsız düşünmek: Toplum baskısından uzak, kendi düşüncelerimizi oluşturarak karar vermek.
Duygusal bağımsızlık kazanmak: Gerçekleri kabullenmek zaman zaman zor olsa da, yalanların rahatlatıcı etkisine kapılmamaya çalışmak.
Sonuç olarak, yalanlara inanmak bazen bizi mutlu edebilir, ancak bu mutluluk sahte bir zemine dayandığında, gerçeklerle yüzleştiğimizde daha büyük hayal kırıklıkları yaşayabiliriz. Gerçeği kabul etmek ve yanılsamaların farkında olmak, daha bilinçli ve sağlam kararlar vermemizi sağlar. Bazen gerçeklerle yaşamaktan kaçınmamak, uzun vadede en doğru tercihi yapmamıza yardımcı olabilir.
Günlük hayatında doğru olmadığını bildiğin ya da doğru olduğundan emin olmadığın halde kendini kandırmanın tatlı cazibesiyle inandığın yalanlar var mı? Ya da yalanlara inanmak yerine “Hiç işim olmaz kardeşim, hiç uğraşamam” diyerek yalan söyleyip en başından olayı kesip attığın?
Ylz der ki; ben bir kere bir yalana inandım!