Bir gün oturup derin bir nefes aldığınızda, geçmişinize şöyle bir göz gezdirip "Artık hiçbir şey umurumda değil" dediğiniz oldu mu? Eğer cevabınız evetse, tebrikler! Belirli acılar ve yaşanmışlıkların size armağan ettiği umursamazlık zirvesine hoş geldiniz. Burada rüzgar sert eser, ama siz pek hissetmezsiniz.
“Doruklara Sevdalandım” şarkısını bilir misiniz? Severim! Umursamazlık seviyesine ulaşmak için zirveye sevdalanmak, hayatın tüm zorluklarına karşı mücadele etmek, tek başına o zirveyi tırmanmayı gerektirir. Zor ama eğer gerçeğin farkına varırsanız keyifli bir yolculuktur. Çünkü zirvede sizi büyük bir ödül beklemektedir.
Zirveye ulaştığınızda bilirsiniz ki;
"Bir zamanlar canımı acıtan her şey,
Şimdi birer hayal kadar uzak." diyeceksiniz.
Bu umursamazlık seviyesine ulaşmak için genellikle bir dizi aşamadan geçilir. İlk başta, hayat size karşı sanki özel bir kin gütmektedir. Her şey üst üste gelir; yanlış kararlar, yanlış insanlar, hatta yanlış otobüse binmeler bile. Sonra bir gün, o beklenmedik ‘klik’ anı gelir. O an, her şeyin neden bu kadar zor olduğunu sorgulamaktan vazgeçip sadece olana bitene omuz silkmeye başlarsınız.
Psikologlar buna "duygusal tükenmişlik" ya da "savunma mekanizması" der. Biz ise buna basitçe "olgunlaşma" diyebiliriz. Acı çekmeye doyduğunuzda, beyniniz otomatik olarak bir kalkan geliştirir. Artık eskisi kadar yoğun hissetmezsiniz, çünkü hissetmek yorucudur. Zaten kim sürekli yorulmak ister ki.
"Göğsümde bir yara vardı,
Şimdi izi bile yok."
Bu durum aslında korkutucu değil, aksine biraz komik. Hayat size ne kadar garip sürprizler sunsa da siz artık o eski heyecanı, hayal kırıklığını ya da öfkeyi hissetmezsiniz. Eski bir dost gibi gelir, ama çay ikram etmeden geri gönderirsiniz.
Umursamazlık Seviyesi: Üstadlık
Bir arkadaşınız işten atıldığını söylediğinde "Hayırlısı böyleymiş" diyorsunuz. O eskiden sizi ağlatan eski sevgiliniz, sizi alışveriş merkezinde görmezden geldiğinde, bir kahve alıp yolunuza devam ediyorsunuz. İşte, bu umursamazlık seviyesine "üstadlık" diyoruz.
Bu seviyeye ulaştığınızda, hayatın küçük güzelliklerini daha çok fark ediyorsunuz. Çiçek açan bir ağaç, masmavi bir gökyüzü, sıcak bir kahve... Acılara kapalı ama güzelliklere açık bir zihin. Belki de bu seviyede hayatın özünü yakalıyorsunuz.
"Her kayıpta bir kazanç var,
Gülmeyi öğrendim, ağlamaktan."
Gülümseyin, Çünkü Umursamazlık Özgürleştirir.
Acılar, bizi biz yapar; yaşanmışlıklar ise olgunlaştırır. Ama her şeyden önce, bu hayatta kendimizi fazla ciddiye almamak gerektiğini hatırlatır. Umursamazlık, aslında bir tür özgürlük manifestosudur. Çünkü bazı şeyleri önemsememek, önemseyebileceğiniz güzel şeyler için yer açar.
Sonuç olarak, belirli yaşanmışlıkların ardından gelen bu rahatlık seviyesine ulaşanlar, hayattan tat almayı öğrenenlerdir. O yüzden, kendinizi biraz gülümsemeye ve biraz da umursamamaya bırakın. Çünkü bazen en iyi cevap, gülüp geçmektir.
"Bıraktım, rüzgâr nerede estirirse,
Oradayım, özgürce..."
Çünkü çekeceğiniz acılar özgürlüğünüzdür.. Acılarınızdan zevk alın.