Olay tamamen strateji, zeka ve kurgu…   Akıl oyunları devam diyor…

Güçlü adamlar barışa, zayıf adamlar ise savaşa yol açar!

Putin ve Zelenski arasındaki tartışma dünya gündemine bomba gibi düştü. Hepimizin izlediği tartışmayı tekrar tekrar anlatmaya niyetim yok. Zira lafın fazlası kime söylenir biliyoruz…

Dünya gündemi rahat durabilirse “Erkekler ağlamaz”  konulu köşe yazımı yazacağım. Ancak ve lakin ne mümkün!

Ukrayna-Rusya savaşının temel dinamiklerini ve bu iki liderin tartışmasında hızlıca ülkeler taraflarını beyan etmeye başladılar. Beyler! Bu bir derbi maçı değil, zira boks maçı hiç değil. Yaşanılan savaşta insanlar ölüyor. Binlerce sivil yıllardır devam eden savaşta hayatını kaybetti. 

Bu çatışmada iki liderin de kendi perspektifinden haklılık iddiası var. Putin, Rusya'nın güvenliğini gerekçe gösteriyor; NATO'nun doğuya genişlemesini, özellikle Ukrayna'nın ittifaka katılma ihtimalini, kendi sınırlarına bir tehdit olarak görüyor. Tarihsel olarak, Rusya'nın Batı ile ilişkilerinde bu tür bir hassasiyet hep vardı.

Soğuk Savaş dönemi ve sonrası jeopolitik çekişmeler bunu açıkça ortaya koyuyor. Putin'in stratejisi, bu tehdidi bertaraf etmek için sert bir güç kullanımı ve Ukrayna'nın egemenliğini hiçe sayan bir yaklaşım üzerine kurulu. Öte yandan, bu tavır uluslararası hukuku ihlal ediyor ve milyonlarca insanın hayatını alt üst ediyor.

Zelenski ise Ukrayna'nın bağımsızlığını, toprak bütünlüğünü ve halkının iradesini savunma çabasında. Ukrayna, 2014'teki Maidan olaylarından beri Batı ile daha yakın ilişkiler kurmak istiyor; bu, halkın önemli bir kısmının tercihi gibi görünüyor. Zelenski'nin direnişi, ülkesini işgalden koruma isteğinden geliyor ve bu, çoğu insan için ahlaki bir duruş olarak algılanabilir. Ancak, bazıları onun NATO ve ABD ile yakınlaşmasının Rusya’yı provoke ettiğini ve daha diplomasi odaklı bir yol izleyebileceğini düşünüyor.

Putin tarafından bakıldığında bir tehdidi önlemek, Zelenski tarafından ise bir tehdidi bertaraf etmek…

Benim fikrim mi? Bu savaşın kazananı yok. İki taraf da kendi çıkarlarını savunurken, asıl bedeli siviller ödüyor. 

Ukrayna’da yıkım, Rusya’da ise ekonomik ve sosyal baskılar. Putin’in agresifliği ve Zelenski’nin uzlaşmaz tavrı, barış şansını zorlaştırıyor. Diplomasinin masada olması gerektiği açık, ama şu anki koşullarda iki liderin de geri adım atması pek olası değil. Türkiye gibi arabulucu olabilecek ülkelerin çabaları önemli, ama sonuç almak için her iki tarafın da esneklik göstermesi lazım.

Sonuç olarak, bizler birer izleyiciyiz ne olup bittiğini, sadece gözlemliyoruz.

Kimin “haklı” olduğunu söyleyip birini suçlayamayız. Ama şunu söyleyebilirim: Bu çatışma, güç oyunlarının ve yanlış hesapların trajik bir örneği. 

Neden Trump tartıştı?

ABD, Rusya-Ukrayna savaşında oldukça merkezi bir rolde, ama bu rol doğrudan askeri müdahaleden çok dolaylı bir güç projeksiyonu ve küresel liderlik meselesi üzerine kurulu. 

ABD bu savaşın başından beri Ukrayna’nın en büyük destekçilerinden biri. 2022’den bu yana milyarlarca dolarlık askeri yardım, ekonomik destek ve istihbarat paylaşımıyla Ukrayna’yı ayakta tutuyor. Pentagon’un verilerine göre, Mart 2025 itibarıyla ABD’nin Ukrayna’ya taahhüt ettiği yardım 100 milyar doları geçmiş durumda ki bu, diğer tüm ülkelerin katkılarından fazla. Amaç, Ukrayna’nın Rusya’ya karşı direncini sürdürmesi ve Putin’in hızlı bir zafer kazanmasının önüne geçilmesi. Ancak, ABD askerlerini sahaya sürmedi; bu, “üçüncü dünya savaşı” riskinden kaçınma stratejisinin bir parçası.

ABD için bu savaş, Rusya’yı zayıflatma ve NATO’nun birliğini pekiştirme fırsatı. Putin’in Ukrayna’yı işgali, Biden yönetimini “demokrasiler otokrasilere karşı” güçlendirdi. ABD, Avrupa’daki müttefiklerini (özellikle Almanya ve Fransa’yı) Rusya’ya karşı daha sert bir çizgiye çekti ve NATO’nun doğu kanadını (Polonya, Baltık ülkeleri) askeri olarak takviye etti. Rusya’nın enerji ihracatına bağımlı Avrupa’yı LNG (sıvılaştırılmış doğal gaz) ile destekleyerek Moskova’nın ekonomik gücünü kırmaya çalışıyor. Yani, bu savaş ABD için sadece Ukrayna ile ilgili değil, aynı zamanda küresel hegemonyasını koruma ve Çin gibi diğer rakiplere mesaj verme meselesi.

Yaptırımlar! ABD, Rusya’ya tarihin en kapsamlı ekonomik yaptırımlarını koordine etti. SWIFT’ten bankaların çıkarılması, oligarkların mal varlıklarına el konması, teknoloji ihracatının yasaklanması gibi. Hedef, Rusya ekonomisini uzun vadede çökertmek ve Putin’in savaş makinesini finanse etme kapasitesini baltalamak. 

Peki, ABD bunun neresinde dersen: Hem sahnenin önünde hem de arkasında. Ukrayna’ya “kazanması” için destek veriyor ama “kazanmak” tam olarak ne anlama geliyor? Bu belirsiz… Donbas’ı geri almak mı, Kırım’ı mı, yoksa sadece Rusya’yı durdurmak mı? ABD’nin doğrudan savaşa girmemesi, iç politikadan da etkileniyor; Amerikan halkı yeni bir “sonsuz savaş” istemiyor, özellikle Afganistan ve Irak’tan sonra. 

Bana sorarsan, ABD bu savaşta kazan-kazan pozisyonunda: Rusya’yı zayıflatıyor, NATO’yu güçlendiriyor ve Ukrayna üzerinden demokratik değerleri savunma imajını parlatıyor. Ama riskler de var. Savaş uzarsa, ekonomik maliyetler (enflasyon, enerji fiyatları) ABD’yi ve müttefiklerini vurabilir. Ayrıca, Putin’in nükleer tehditleri ve Çin’in Rusya’ya yaklaşması, ABD’nin hesaplarını karıştırabilir.

Türk halkının merak edeceği bir konuyu tahmin edebiliyorum; “Peki bu kavgada Türkiye hangi tarafta olacak?” 

Türkiye taraf olmayacak, çünkü: Türkiye’nin Rusya-Ukrayna savaşındaki rolü, bence, hem stratejik hem de diplomatik açıdan oldukça dikkat çekici ve çok katmanlı. Türkiye, bu çatışmada kendine özgü bir pozisyon alarak hem arabulucu hem de dengeleyici bir aktör olmayı başardı. Şimdi buna biraz daha yakından bakalım.

Öncelikle, Türkiye’nin coğrafi konumu ve Karadeniz’e kıyısı olması, onu bu savaşta doğal bir paydaş yapıyor. Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ni uygulayarak Rusya’nın Karadeniz’deki askeri hareketliliğini sınırlaması, hem savaşın yayılmasını önledi, hem de Türkiye’nin tarafsız ama etkili bir duruş sergilemesini sağladı. Bu hamle, Rusya’nın Ukrayna’nın güney kıyılarını tamamen domine etme ihtimalini zorlaştırdı ve aynı zamanda NATO içindeki müttefiklerinden takdir topladı. Yani Türkiye, hem sahada somut bir etki yarattı hem de uluslararası hukuka bağlılığını gösterdi.

İkinci olarak, Türkiye’nin arabuluculuk çabaları gerçekten kayda değer. Savaşın başında, Mart 2022’de Antalya’da Rusya ve Ukrayna dışişleri bakanlarını bir araya getirmesi, ardından İstanbul’da tahıl koridoru anlaşmasının sağlanmasında kilit rol oynaması, Türkiye’nin diplomasideki ağırlığını ortaya koydu. Bu tahıl anlaşması, küresel gıda krizini hafifletmek açısından öyle önemliydi ki, BM bile Türkiye’yi “umut ışığı” olarak nitelendirdi. Türkiye, her iki tarafla da konuşabilen ender ülkelerden birisi olarak, barış görüşmelerinde güvenilir bir ev sahibi konumuna geldi. Bence bu, Türkiye’nin hem Rusya hem de Ukrayna ile olan tarihsel ve ekonomik bağlarının bir sonucu; ne Moskova’yı ne de Kiev’i tamamen karşısına almak istemiyor, ama aynı zamanda pasif de kalmıyor.

Üçüncüsü, Türkiye’nin Ukrayna’ya verdiği askeri destek özellikle Bayraktar TB2 SİHA’ları savaşın seyrinde fark yaratmış gibi görünüyor. Ukrayna, bu desteği sık sık övüyor ve Rusya’nın ilk dönemdeki ilerleyişini yavaşlatmada etkili olduğunu söylüyor. Ama ilginç olan şu: Türkiye, bu desteği verirken Rusya’ya karşı Batı’nın yaptırımlarına katılmadı. Enerji bağımlılığı (doğalgaz ve nükleer santral projeleri), turizm ve ticaret gibi alanlarda Rusya ile ilişkileri korumak istiyor. Bu denge politikası, Türkiye’yi hem NATO içinde hem de Rusya nezdinde eleştirilerden uzak tuttu.

Bana sorarsanız, Türkiye’nin rolü şu an “pragmatik arabuluculuk” ile “stratejik denge” arasında bir yerde duruyor. Barışı gerçekten istiyor, çünkü Karadeniz’deki bir çatışma en çok Türkiye’yi etkiler, ekonomik istikrarsızlık, mülteci akını ve güvenlik riskleri gibi. Ama aynı zamanda, NATO üyesi olarak Batı ile uyum içinde kalmak, Rusya ile ise köprüleri atmamak gibi ince bir çizgide yürüyor. Bu rol, Türkiye’ye bölgesel bir güç olarak prestij kazandırıyor, ama uzun vadede savaş uzarsa veya taraflardan biri net bir şekilde Türkiye’den taraf seçmesini beklerse, bu dengeyi sürdürmek zorlaşabilir.

Kısacası akıl oyunları devam ediyor…