Bir ülkenin itibarlı olması, yalnızca ekonomik büyümeyle ya da siyasi gücün varlığıyla mümkün değildir. Gerçek itibar, hukukun üstünlüğü, demokratik değerler, bilim, sanat, diplomasi, savunma ve sürdürülebilir kalkınma gibi birçok faktörün bir araya gelmesiyle inşa edilir. Mustafa Kemal Atatürk ve Cumhuriyet dönemi, bu ilkeleri temel alan bir devlet yapısı kurarak Türkiye Cumhuriyeti’ni itibarlı bir ulus haline getirmeyi başarmıştır.

Cumhuriyet itibardır…

Cumhuriyet kurulduğunda Osmanlı Devleti’nden kalan miras, sanayisiz ve tarıma dayalı bir ekonomiydi. Atatürk, ekonomik bağımsızlığın tam bağımsızlığın şartı olduğunu biliyor ve bu yüzden sanayileşmeye büyük önem veriyordu. 1923’te İzmir İktisat Kongresi ile milli ekonominin temelleri atıldı.

1927’de Teşvik-i Sanayi Kanunu ile sanayi yatırımları hız kazandı. 1930’larda ise Birinci ve İkinci Beş Yıllık Sanayi Planları hayata geçirildi. Bu dönemde Sümerbank ve Etibank gibi kurumlar kurularak tekstil, demir-çelik ve madencilik gibi alanlarda büyük atılımlar yapıldı. Bu sanayi hamleleri, Türkiye’nin uluslararası alanda ekonomik bir aktör olmasını sağladı.

Atatürk, modern bir devletin temelinin hukuk olduğuna inanıyordu. 1926’da Mecelle yerine Medeni Kanun kabul edilerek hukukun laikleşmesi sağlandı. Bu dönemde Avrupa’dan ilham alan hukuk reformları yapıldı ve kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanındı.

Bunlar, sadece iç hukuk düzeni açısından değil, uluslararası itibar açısından da büyük bir dönüşümün habercisiydi. Türkiye, şeri hukuktan modern hukuka geçişi başararak batılı ülkelerle eşit düzeyde diplomatik ilişkiler kurmaya başladı.

Bilim bir ülke itibarının temel taşlarından biridir.

Bir ülkenin itibarlı olmasının en önemli koşullarından biri de eğitim ve bilimde ilerlemesidir. Cumhuriyet döneminde eğitim seferberliği başlatıldı, 1924’te Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile eğitim birleştirildi ve medreseler kapatıldı.

1933 Üniversite Reformu ile modern bir akademik sistem kuruldu ve Avrupa’dan gelen bilim insanları Türk üniversitelerinde ders vermeye başladı. Bu sayede, bilim ve teknoloji alanında dünya çapında saygın akademisyenlerin                 yetişmesi sağlandı.

Atatürk, sanata ve kültüre büyük önem vererek ulusun kimliğini ve itibarını sanat yoluyla da güçlendirmek istiyordu. Devlet Opera ve Balesi, Devlet Tiyatroları ve Güzel Sanatlar Akademisi gibi kurumlar bu dönemde kuruldu. Türk sanatçıların yurt dışındaki başarıları, Türkiye’nin kültürel itibarını artırdı.

“Yurtta sulh cihanda sulh”

Atatürk’ün "Yurtta sulh, cihanda sulh" ilkesi, Türkiye’nin dış politikada saygın bir ülke olmasını sağladı. 1930’larda Balkan Antantı ve Sadabat Paktı gibi bölgesel ittifaklarla komşu ülkelerle barışçı politikalar geliştirildi. Montrö Boğazlar Sözleşmesi ile Türkiye, stratejik bölgeler üzerinde tam egemenlik kazandı.

Bir ülkenin itibarlı olması, savunma gücünün de bağımsız olmasına bağlıdır. Atatürk, Osmanlı’nın yabancı silah sanayisine bağımlılığından ders alarak Türk savunma sanayiinin gelişmesi için ilk adımları attı. Makine Kimya Endüstrisi gibi kurumlar kurularak yerli silah üretimi desteklendi.

En değerli miras: Atatürk’ün Mirası

Atatürk, sadece bir ülkeyi modernleştirmekle kalmadı, ona uluslararası alanda saygın bir kimlik kazandırdı. Onun mirası, bugün hala Türkiye’nin itibarını şekillendiren en önemli unsurlardan biridir.

Cumhuriyet’in kazanımlarını koruyarak ve geliştirerek, Türkiye’nin itibarını daha da yüksek seviyelere çıkarmak mümkün olacaktır.