Türkiye'nin şiddet haritası, toplumsal yapımızın zorluklarla örülü karmaşık bir aynası gibi önümüze seriliyor. Bireylerin sosyal, ekonomik ve psikolojik zeminlerde maruz kaldığı ya da uyguladığı şiddet olayları, bölgeler arasında farklılıklar gösterirken, ortak bir çağrı yükseliyor: Daha sıkı, nizami kurallar ve toplumsal duyarlılık.

Geçtiğimiz haftalarda Bolu’da bir otelde meydana gelen yangın trajedisi, bu ihtiyacın çarpıcı bir hatırlatıcısı oldu. Yangın, hem bireysel hem de kurumsal ihmallerin nasıl bir felakete yol açabileceğini gözler önüne serdi. Otelin yetersiz yangın güvenliği önlemleri ve mevzuata uygunluk eksiklikleri, yitirilen canların ardındaki önemli bir sebepti. Bu olay, sadece bireylerin değil, kurumların ve devletin de üzerine düşen sorumluluğu hatırlatıyor.

Toplumsal şiddet, genellikle ekonomik adaletsizlik, eğitim eksikliği ve sosyal bağların zayıflaması gibi yapısal sorunlarla ilişkiliyken, yangın gibi felaketler, yasal yaptırımların gevşek uygulanması ve bireysel sorumsuzluklarla tetiklenir.

Nizam, hepimizin bildiği ama milletçe sevmediğimiz bir kelime. Tasavvufta ise Kâinatın yapısında bir düzen ve bilinçli tasarımın bulunduğunu ifade eden terim olarak yer alıyor. Sonsuz evren bile bir nizam içindeyken insanoğlunun yaşadığı dünyayı bu kadar karmaşık hale getirmesi ise anlam verilmez bir durum bana göre.  Aslında basit bir çözümü var. Tüm semavi dinlerde açıkça belirtilen ödül ceza yöntemi…

Bu noktayı siyaset bilimi perspektifinden ele aldığımızda, devletin en temel fonksiyonunun ‘düzen’ sağlamak olduğunu görüyoruz. Düzensizlik, bireylerin devlete olan güvenini azaltırken, şiddet ve kaos ortamlarını besler. Bu nedenle, şeffaf bir yönetim anlayışı ve etkili bir denetim mekanizması şarttır. Yangın ile ilgili yaşanılan ihmallerde devlet yetkilileri gerekli soruşturmanın başlatıldığını söylese de benim aklıma şu geldi: “işini doğru yapmayanlar gerçekten hak ettikleri cezayı alıyor mu?” bu noktada devlet yönetimi açısından tam da böyle insanlar ile ilgili cezai işlemlerin artırılması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü toplum,  sosyal bilinç oluşturuluncaya kadar ancak cezai işlemler ile nizam içinde çalışmaya sevk edilebilir. Sorumlular ancak bu şekilde işini doğru yapmak zorunda kalır.  

Devlet, düzeni yaptırımlar kanlıyla organize eder. “Nasıl olsa af çıkar, nasıl olsa cezai indirim uygulanır, bize bir şey olmaz mantığı” toplumda düzeni bozan, devletin yönetim anlayışında kaos yaratan en önemli faktörlerdir. 

Devletler ve toplumlar ancak ve ancak nizami kuralların tam olarak uygulanması ile uzun yıllar ayakta kalabilirler.

Örnek vermem gerekirse; trafik cezaları arttığında herkes trafik kurallarına riayet etmeye çalışır.

Kuralları çoğu zaman bireyleri kısıtlayan unsurlar olarak algılasak da, gerçekte bireysel ve toplumsal güvenliği teminat altına alır. Bolu’daki yangın, yangın güvenliği mevzuatlarına uyulmasının hiçbir istisnası olmaması gerektiğini gösterdi. Aynı zamanda bu durum, denetçilerin etkin ve bağımsız bir şekilde çalışmasının da hayati önem taşıdığını ortaya koyuyor. Denetim ve ceza mekanizmasının tam olarak çalışması toplumsal nizamı sağlayacaktır. 

Şiddet ve yangın gibi kriz durumları ilk bakışta birbirinden farklı görülse de, alt yapılarındaki ortak faktör düzensizlik ve kuralsızlıktır. Bu bağlamda tarih, pek çok örnekle doludur. Örneğin, 1917’deki Rus Devrimi’nde yaşanan kaos, yalnızca siyasi değil, aynı zamanda toplumun ekonomik ve sosyal bağlarının kopmasından kaynaklanmıştır. Benzer şekilde, Fransız Devrimi’nin kaotik ortamı, büyük şiddet olaylarına zemin hazırlamıştır. Yine Londra’da 1666 Büyük Yangını, sıkı denetim mekanizmalarının eksikliğinin bir felakete nasıl yol açabileceğini tarihsel bir örnek olarak gözler önüne serer.

Kuralları çoğu zaman bireyleri kısıtlayan unsurlar olarak algılasak da, gerçekte bireysel ve toplumsal güvenliği teminat altına alır. Bolu’daki yangın, yangın güvenliği mevzuatlarına uyulmasının hiçbir istisnası olmaması gerektiğini gösterdi. Bu olay, tıpkı 1906 San Francisco Depremi’nde olduğu gibi, kriz anlarında kurumların sorumluluklarını yerine getirmemesinin topluma nasıl zarar verebileceğini hatırlatıyor.

Benzer şekilde, Türkiye şiddet haritası incelendiğinde de hiç de küçümsenmeyecek şekilde şiddete meyilli bir toplum olduğumuzu görüyoruz. Cezalar artırılmış olsa bu kadar şiddet meraklısı bir toplum olur muyduk? Bu alanlarda yani ceza ve denetim, yapılacak yapısal iyileştirmeler, sadece şiddet olaylarının değil, felaket sonrası yaşanılan genel huzursuzluk ikliminin de önünü kesebilir.

Bolu’daki yangın, bir daha böyle felaketlerin yaşanmaması için bize değerli dersler sunuyor. Güvenli bir toplumsal düzene, ancak kuralların özenle uygulandığı, bireylerin ve kurumların sorumluluklarını yerine getirdiği bir yapıyla ulaşılabilir. Ancak bu sayede, şiddetin ve felaketlerin gölgesinden çıkıp, daha güvenli ve umut dolu bir geleceğe yönelmek mümkün olabilir.

Kural iyidir, kurallar da iyidir ancak kuralların uygulanıp uygulanmadığının çalıştığı sıkı ve yaptırım gücü çok bir denetim mekanizması hepsinden daha iyidir.