Bugün dünyada el ilkel cezalandırma yöntemi olarak tanımlanan ölüm cezasının uygulama alanı giderek daralıyor. Rusya Çin, Arap ülkeleri ve Amerika’nın bazı eyaletlerinde hala sürdürülse de 1920 yılında Büyük Millet Meclisi tarafından uygulamaya konan bu ceza Türkiye’de 1984 yılından beri yasak.

64 yıllık süre içinde Türkiye’de toplam 712 kişi idam edilmiş. Bunların 15’i kadın.

Ölüm cezalarında son kararı Türkiye Büyük Millet Meclisi veriyor. 2004’den itibaren uygulamaya konan ölüm cezası yasaklaması devlete karşı işlenmiş suçları ayrı tutsa da, zaman zaman bazı liderlerce gündeme getirilmeye çalışılsa da statünün devam edeceği bir gerçek.

Eskiden kasten adam öldürme, casusluk gibi suçların cezası ölümdü ve yerine getirilirdi. Atatürk’e suikast, Menemen olayı ve Şeyh Sait İsyanı gibi olaylarda yoğun infazlar olmuştu. Bu yoğunluk, ne yazık ki, ‘Bir sağdan-bir soldan’ mantığıyla 12 Eylül 1980’den sonra da devam etti.

Bir savcı için idam cezası istemek, bir hakim için bu kararı vermek gerçekten zordu. Ancak yasalar belliydi ve onlar, bu çerçevede görev yapmaya mecburdu. İdam hükmünü veren hakim, kalemini oracıkta kırardı. Bu, “Bir daha böyle bir karara imza atmak istemiyorum” anlamına gelirdi. 12 Mart’tan ve 12 Eylül’den sonra; mahkumlar hakkında ölüm kararı imzalayan bazı hakimlerin, infaza kadar, onlarla dostluklar kurduğu, cezaevine gidip görüştüğü, sohbet ettiği bilinir.

Sonuçta idam, ilkel, insaf sınırlarını aşan, kabul edilemez bir uygulamadır. 

Tartışılması, gündeme getirilmesi, bu çerçevede ne kadar doğrudur dersiniz.

Vizede son durum

Avrupa Birliği’nin Türk vatandaşlarına vize uygulamasını kaldıracağına dair bizim ülkemizde estirilen rüzgar, ne yazık ki ters tepiyor.
Bazı Avrupa Birliği ülkeleri, vizesi olsa dahi kısmen de olsa Türk vatandaşlarını ülkesine sokmuyor.
Vize, temelde bir güven meselesidir. Güvenin sigortasıdır ama artık sigorta olmaktan da çıktı.
Güvensizlik öne geçti.
Son yıllarda özellikle üniversite bitirmiş gençlerimiz, Avrupa’da yaşamak ve çalışmak için can atıyor. Orada kendilerine yansıtılan cazibe, başlarını döndürüyor. Avrupa Birliği ülkeleri bunun farkında ve onun için yoğurdu üfleyerek yemek istiyor.
Vize uygulamasının kalkmasını beklemek hayal kurmak demektir. Bu koşullar, hiç umut vermiyor.
Hükümetin, gazetecilere ve emeklilere yeşil pasaport vermek istemesi diye de bir şey yok. Bunu sadece bir MHP milletvekili teklif olarak sundu ve dikkate bile alınmadı.
Yeşil pasaport verilmesinde, belli kotalar uygulanıyor ve bu kotalar, devletlerarası ilişkilerle yakından ilintili. Kotanın sınıra dayandığı belirtiliyor ve bu da yeni bir hayal kurmamıza imkan tanımıyor.

Siyasi danışmanlık da neyin nesi?

Belediye başkanları, bazı insanları işe aldıklarında kendilerine “Danışman” adı veriyor.

Bunlar arasında en çok da siyasi danışmanlar var.

Ne yapıyor bu siyasi danışmanlar?

Başkana “Başka partiye geçsek iyi olur “mu diyor?

Siyasi bir olgunluk mu kazandırıyor?

Örgütle bir sorunu varsa onu mu hallediyor?

Bir dahaki seçimleri nasıl kazanır babında tüyo mu veriyor?

Hayır. Hiç birini yapmıyor.

Aydan aya gelip bankamatikten maaşlarını çekiyorlar ve keyiflerine bakıyorlar.

Hukuk danışmanları öyle, sosyal danışmanları öyle.

Sadece basın danışmanları çalışıp maaşlarını hak ediyor.

Onun için bu yeni süreçte millet danışman falan istemiyor.

İBRAHİM ORMANCI

İzahını yapamadığım dünyanın ve insanların mizahını yapmak ne acı!

***

Hakan Ural'a laf anlatacağına git kendini uçurumdan at!

***

Kalıbımı basarım. Bir kalıp sucuk almayalı aylar oldu!

***

Arif'e tarif gerekmez. Yanına bir Arife gerekir yahu!

***

Kaz gelecek yerden tavuk esirgemeyenler aman dikkat. Sonra kaz gibi yolunup karşımıza çıkmayın ha!