Süreç şöyle başladı:
Hükümet, geçtiğimiz Haziran ayında aile hekimlerine bir genelge gönderdi. Genelge şu zorunlu talebi içeriyordu:
‘Hipertansiyon, diyabet, obezite, kalp damar ile kanser ve yaşlı izlem taramaları alınarak Hastalık Yönetim Platformu’na işlenecek. ‘
Hekimler, bunu önemli bir yük olarak gördüler ve yumuşatmaya yönelik karşı taleplerini dile getirdiler.
Başaramadılar. Hükümet yine bastırdı. Hasta bakım sayısını sınırladı. Randevu sistemini gündeme getirdi ve son olarak da aile hekimliğinden yapılabilecek sevklerin hangi tür hastanelere olacağı dillendirilmeye başlandı.
Sonuçta kafalar karıştı.
Hekimlik ucuz bir meslek değil. Üstelik kolay da hekim olunamıyor. Hekimler, ekonomik bakımdan hak ettikleri durumda bulunmak istiyorlar. Serbest bir hekim, ayda 400 bin lira kazanırken aile hekimlerinin eline 130 bin liradan başlayan bir maaş geçiyor.
Bir aile hekimi, bu gidişatın Türkiye’de özel sağlık sigortasını özendirici bir niyet taşıdığını söyledi ve “Göreceksin, bir gün öyle olacak” dedi.
Sosyal devlet anlayışından ve kimliğinden uzak bir Türkiye Cumhuriyeti hayal edemediğim için pek inandırıcı bulmadım ama göreceğiz.
Bakıcı kursları açılamaz mı?
Yaşlanan her toplumda olduğu gibi Türkiye’de de yaşlılara ve engellilere evde bakım hizmeti büyük ihtiyaç olarak ortaya çıkıyor.
Çoğu kere aileler, bu hizmette yetersiz kalıyor. Yetersiz kalınca da imdada Moldovalılar, Gürcistanlılar, Türkmenistan, Kazakistan vatandaşları yetişiyor.
Hepsi, kendinden menkul, birer evde bakım uzmanı kesilerek parsayı topluyor.
Devlet de bunu izliyor. Oysa izleyeceği yerde donanımlı kurslar açsa ve bu aileleri, bu insanları rahatlatsa.
Halk Eğitim merkezleri, bu hizmete hazır ama onları da kısıtlayan kurallar var. Belli sayıda kişi bir araya gelecek, o kursa talip olacak, Halk Eğitim Merkezi, yeri yine vatandaş sağlamak kaydıyla bir uzmana kurs verdirecek.
Bu kural, pratikte işlemiyor.
Devlet yeri gösterecek, gerekirse cüzi bir katkı payı alacak ama gerçek bir eğitim verecek.
Bu hem hizmeti kaliteli hale getirecek, hem de istihdama katkı sağlayacak bir çare değil mi?
O zaman ne duruyorsun sayın devlet?
‘Yasah hemşerim’
Türkiye Muharip Gaziler Derneği Buca Şube Başkanı Şükrü Karaca dert yandı:
“Muharip gaziler olarak şikayetçiyiz. Otobüslerde bize ayrılan yerlerde oturamıyoruz. Biri otururken yerini almak istediğimizde tepki görüyoruz. Orduevlerine bizi sokmuyorlar. Buraya şehit aileleri de alınmıyor. Toplumda hak ettiğimiz ilgiyi göremiyoruz. Oysa 2005 Sayılı İstiklal Madalyası Kanunu, bizlere askeri ve mülki erkanın saygı ile eğilmesini emrediyor, olmuyor. Ayrıca 20 yıl önce çıkan bir genelge ile de askeri kıyafetle dışarıda dolaşmak yasaklandı. Eskiden yollarda tiril tiril giyinmiş subaylar, askerler görürdük. Artık göremiyoruz.”
Karaca, sözlerini şöyle tamamladı:
“Biz savaş görmüş, nice arkadaşımızın şehadetine tanık olmuş insanlarız. Bize kahraman muamelesi yapılırken bu da nedir böyle?”
İBRAHİM ORMANCI
Türk bisikletçi bisikletiyle ABD'yi 110 günde aşmış. Sıkıysa bu trafikte İstanbul'u 110 günde kat etsin!
***
Nasrettin Hoca yaşasaydı ''TÜİK enflasyonuna inanıyorsun da kazanın doğurduğuna mı inanmıyorsun” derdi kesin!
***
Guliver, Türk olsa oraya buraya seyahat etmeyi rüyasında görürdü. Evden kahvehaneye, kahvehaneden eve giderdi ancak!
***
Ali topu başkasına at. Sorumluluktan kurtul!